11. Bölüm: ¶ TOTEM •••

82 6 19
                                    

Bu bölüm İnci kitabındaki 15. bölümle paralel... konu akışında kayıp yaşamamanız adına 15. bölümü okumanızı da tavsiye ederim.

İNCİL....

-------------------------------------------------

Nefes alamıyorum, ruhum daralıyor... kendimi hiç böylesine çıkmazda ve rahatsız hissetmemiştim. Bu saçmalıktan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum...

"Rüya?"

"Efendim Ahmet."

"Oturduk oturalı hiç konuşmadın, bi sorun mu var? Yemek te yemedin..." demesi üzerine yemek yemediğimi hatırladım.

Sabah okulda yediğim yarım tostun haricinde gün boyunca ağzıma tek lokma koymadım, açlıktan midem kazınıyor, karnımın gurultusunuysa bir türlü bastıramıyorum.

Ağzına kadar tıka basa dolu olan masaya göz gezdirip yiyebileceğim bir şeyler aradım. Belki Ahmet elini salataya daldırmış olmasa salatadan birkaç çatal alırdım ama o dağ ayısı daha çatal kullanma şerefine erişememiş.

Önümdeki dolu tabakları ileriye doğru ittirip bir yudum su içtim. Ahmet'se hala ona vereceğim cevabı bekliyor. "Şey... ben et yemiyorum."

İçinden geçen küfürleri, surat ifadesinden okuyabiliyorum. Neyse ki yeni erkek arkadaşım göründüğü kadar öküz değilmiş. Küfürlerini birer birer yutup, "Aaaa, bilmiyordum. Menüyü isteyim başka bir şey sipariş edelim." Dedi.

"Sağol canım eksik kalsın!" diye bağırıp masayı karşımdaki adamın kafasına geçirmek istiyorum.

Bir an bunu yapmayı ciddi ciddi düşündüm. Yapabildiğim tek şeyse, başımı iki yana sallayıp garsonu çağırmak üzere o yağlı elini havaya kaldıran adamı durdurmak oldu.

Et kokusuyla karışık rakı kokusunu solurken suratımı buruşturmamak için kendimi olabildiğince zorladım," Açıkçası... burada yemek yiyebileceğimi sanmıyorum, çok fazla et kokuyor." Dedim.

Sigara, alkol, is kokusu ve ne üdüğü belirsiz insanlardan yayılan ter kokusu... gerçekten ilk buluşma için ocak başını tercih etmen çok büyük incelik Ahmet... Lütfedip bana sorma zahmetine girmiş olsan et yemediğimi söylerdim ve buralara kadar sürüklenmemiş olurdum.

Her şeyi geçtim, mekana girdiğimiz andan itibaren, modum düşük, suratım asık, diken üzerinde oturuyorum ve az önce burada olmak istemediğimi açıkça dile getirdim ama o kuş beyinli bi türlü anlamadı. Gitmek istediğimi anlamış olması gereken yerde dalga geçer gibi yemek yemeye devam ediyor.

Aldığı lokmadan damlayan yağın masanın üzerinde oluşturduğu birikintiye bakarken bu kez iğrenmiyormuşum gibi yapamadım. Kusacağımı hissediyorum ve yüzüme baksa eminim ne kadar tiksindiğim görür.

Ama o bana bakmadan konuşmaya devam etti. Tabağını itekletip lahmacunlardan birini hiçte hijyenik görünmeyen masanın üzerine serdi. "Sen burayı sevmedin... dışarıdan pek hoş görünmediğinin farkındayım ama yemekleri çok lezzetli sana şimdi bi dürüm yapacağım o zaman bana hak vereceksin." Derken yağlı parmaklarıyla hazırladığı o şeyin benim için olmadığına inanmak istedim.

Lahmacunun üzerine önce közlenmiş patlıcanı yaydı sonra, soğan salatası, ismini bilmediğim acılı birkaç çeşit ezme ve en son şişten kebabı sıyırıp orta yere lap diye bıraktı. Midem ağzıma gelmişken yağlı elleriyle, lahmacunun iki ucunu kıvırıp dürüm haline getirmeye çalışmalarını izledim.

Eski ben olsam çoktan kusarak kayıplara karışmış olurdum, iyi haber tahammül seviyem artmış, kötü haber kendime bu işkenceyi yaptırdığım için üzgünüm. Bakışlarımı Ahmet'ten kaçırmaya çalışırken o ıslanan lahmacun hamurunun içine yığdığı malzemelerini sıkıştırmakla mevcuttu.

UR SERİSİ		~ KUZGUN SEZONU (Kısım 2) Rüya'nın Anlatımıyla  (+18) 💔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin