Bölüm - 19 -

1.3K 105 26
                                    

Gözlerimi sımsıkı bastırdım. Dudaklarım hareket etmiyordu. Elimin altındaki bedende hareket etmiyordu. Sanırım itecek seni.

Bekledim. Bekledim. Bekledim. Kulaklarım uğulduyor, parmaklarım titriyordu. Kaybetme korkusu böyle bir şeydi demek. Geri çekilmeye karar verdim. Çünkü bitmişti. Hissetmiştim. Mert bana hiçbir tepki vermemişti. Eli hareket etmemiş, bedeni oynamamıştı. Dudakları bile aynı hissiyatı korkuyordu.

Geri çekilmek isterken Mert birden uzun parmakları ile yüzümü avuçlayıp dudaklarını hareket ettirmeye başladı. Ani bir refleks ile kollarımı Mert'in boynuna doladım. Mert alt dudağımı dudakları arasına aldı.

Nefes almayı unutmuş gibiydim. İstemsizce kollarımı daha çok sardım. Çünkü aşıksın.

Mert dudağımı dişleri arasında ezip geri çekildi. Aralık dudaklarımdan nefesimi düzenlemeye çalıştım. Gözlerimi açmaya utanıyordum. Yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyordum. Dudaklarımı yaladım.

"Sende beni seviyorsun kabul et," diye fısıldadı hızlı nefeslerinin arasından. Ona kirpiklerimin altından baktım. Kollarımı ondan uzaklaştırdım. Utanarak gülümsedim. Saçımı arkaya attım. Ondan hariç her şeye bakmaya hazırdım. Yüzüne bakmaya utanıyordum.

"Ne demezsin," dedim utanarak. Gözlerimi kaçırarak gülümsedim. Mert hayran olduğum tebessümü ile bakıyordu bana. Nefesini toplamaya çalıştı. Neden öptün o zaman Afra tafracım?

İç sesimi susturarak sessizce bekledim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Böyle beklemek bana mantıklı gelmişti. Tepkisizdim. Utanıyordum. Korku ve çaresizlik ile atılmış bir adımdı belki. Yine de içten içe denemek istediğimi biliyordum.

"Mert! Acilen gelmen gerek dostum," aşağıdan gelen ses ile bakışlarımız kapıya döndü. Mert bana kısa bir bakış attıktan sonra kapıdan çıktı. Onu takip ettim. Gitmem mi yoksa kalmam mı gerekiyordu, tereddütteydim.

"Noldu?"

"Fırında bıraktığın yemeğin son durumu hakkında ne düşünüyorsun?" dedi arkadaşı. Eve ilk geldiğimde tanıştığım çocuk değildi bu.

"Hay anasını, unuttum oğlum ben onu!" dedi Mert hızlı adımlarla uzaklaşırken. Kaçamak bakışlar attım mutfağa. Burnuma yanık kokusu dolarken Mert aynı adımlarla tekrar mutfağa girdi. Ensesini kaşıyarak önündeki eserine bakıyordu. Mutfaktaki herkes fırın tepsisinin içindeki kararmış, zifiri patatese baktık.

"Sanırım şunlar tavuk olmalı," dedim kenardaki tavuk budu gibi durup aslında durmayan şeye.

"Yenir gibi duruyor," dedi uzun boylu olan çocuk. Çatalla altına üstüne dokundu. Mert yüzünü buruşturdu.

"Aşçılıkta harika olduğumu söylemiştim." dedi şakacı bir tavırla. "Yanması benim suçum değil."

"Tabi senin suçun değil dostum ya, fırının suçu! Hatta patates ve tavuklar da dahil, nasıl yanarlar hiç aklım almıyor." dedi kinaye ile. Gülüşümü saklamaya çalışarak kafamı eğdim.

"Salak salak konuşma,"

"Yengenin yanında Mertciğimizi neden bu hallere sokuyorsun canım?" dedi diğeri de.

"Siz en iyisi bugün dışarıda yemek yiyin, ben yerim bu yemeği." dedi Mert, durumu toparlamaya çalışarak. Yanmış olan yemeğe kısa bir bakış attı. Yüzü kasıldı. "Denerim, en azından."

"Kendini zorlamana gerek yok, biz aç değiliz zaten. Değil mi bro?"

"Öyle. İçeriye kıvrılırız hadi."

"Saçmalamayın, hop hop!" dedi Mert ikisini de tutarak. "Bu yanık kokusuna dayanamazsınız, hadi çıkın siz." Hafif dağınık saçlı, uzun boylu çocuk gözlerini kısıp bir bana, bir Mert'e bakış attı.

Bayan Sigara Kutusu - AfRam Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin