𝟏,𝟑 𝐭𝐮𝐡𝐚𝐟𝐥𝐢𝐤

147 17 13
                                    

Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş.
Ama sen gitme cahil kalayım.
- Nazım Hikmet -


Erişemeyeceği şeyler, önüne sunulduğunda afallıyordu insan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Erişemeyeceği şeyler, önüne sunulduğunda afallıyordu insan. Umut ettiği kısa bir an olduğunda dahi frene bastığı o anları hatırlıyor vakti geldiğinde bir saniye dahi ayağını gazdan çekmemesi gerektiğini düşünüyordu. Ben ise bunu yapabilecek güçte değildim.

Kasımın ilk haftasının bitmesiyle soğuyan havalar ilk karın yağmasını dört gözle beklememize sebep oluyordu. Fakülteden yurt binasına yürürken uçuşan bir toz dahi başımı göğe çevirip ilk karın geldiğini umut etmemi sağlıyordu. Sağ koluma taktığım çanta şişme montumdan dolayı aşağı kayıyor ve sürekli düzeltmeme sebep oluyordu. Göğe çevirdiğim yüzümü soluma dönerek Min Cha'nın konuşmasını dinledim. "Sakin olmalı ve heyecanlanmamalısın. Ne de olsa farkında olmayarak yaptığın bir şeydi. Yeniden konusu açıldığında pişman olduğunu söyler geçiştirirsin." O günden sonra neredeyse her gün verdiği bu akıl ile beni sakinleştirmeye çalıştığını biliyordum. "Biliyorum. Fakat zor da olsa anımsadığım o anı yeniden düşündüğümde bir pişmanlık hissetmiyorum. Üstelik üstünden kaç gün geçmesine rağmen o gece niye söylediğini de anlamıyorum. Keşke hatırlamamı sağlamayıp yüzüne bakmamı zorlaştırmasaydı." Uzun soluklu konuşmam sonra kollarımı birbirine bağlayarak başımı öne eğdim. Min Cha ise bu sürede konuşmasını devam ettirdi. "Sonuna kadar haklısın. Keşke bu konuda seni rahatlatabilecek başka bir şey yapabilsem. Elimden gelse Heeseung'ın hafızasını sil-" Başım öne eğik bir şekilde ilerlediğm sırada Min Cha'nın lafını yarıda kesmesiyle başımı ona çevirdim.

Yüzüne baktığımda başka bir yöne baktığını görerek bakışlarımı o yöne çevirdim. Çevirdiğim noktada Heeseung, Jongseong ve yanında gördüğüm beden ile; beni olduğum noktaya çivileyip, konuşmama dahi engel olan o travmalarımı hatırladım. Lee Jieun, lise anılarımın her noktasında bulunup huzurlu hissettiğim kısa bir anı dahi bana zehir eden kişi. Fiziksel bir boyuta ulaşmasa dahi lisedeyken her an üstümde hissettiğim varlığı beni engelliyordu. Aramızdaki ilişkiyi arkadaşlık adı altında besleyerek beni kullandığı o dönemleri aşmama varlığıyla sebep olan kişi ile yan yana dikiliyordu. Ellerimde hissettiğim uyuşukluk tüm bedenimi esir almadan hızlıca yanlarından geçerek yoluma devam etmek istiyordum. Bu sırada Min Cha fısıltıyla konuşmaya başladı. "Sakin olmalısın bahara kızım, şimdi buradan geçip gideceğiz." Şu an bana destek olabilen çocukluk arkadaşım liseyi Bonseong'da okumadığı için o anlarımı anlattığım kadarıyla biliyordu.

Min Cha'nın koluma girerek adımlarımızı hızlandırdığı sırada duyduğum ses ile durmak zorunda kaldım. "Hey, Choonhee!" Jieun'un konuşmasının ardından yanımıza doğru ilerlemeye başladıklarında hareket edemeyerek durmak zorunda kaldım. Bu sırada onunla birlikte yanımıza ilerleyen Heeseung'ı buldu bakışlarım. Yüzünde neyin sebep olduğunu bilmediğim tebessümü ile duraksadım. Kısa süren bu tebessümünün ardın dudaklarını çizgi haline getirerek duraksadı. Bu esnada Jieun konuşmasını devam ettirdi. "O kadar zaman olduki, seni oldukça özlemişim." Kurduğu cümle sonrası kollarını boynuma dolayarak sarıldı ben ise ellerimi sabit bir şekilde yanlarımda turuyordum. " Ve lisede geçirdiğimiz eğlenceli anları, ikimizde az da olsa büyüdük hala kırgın hissettiğin konular yok değil mi?" Kurduğu cümleyi samimi bulmamla arkasına dizdiği cümle yanıldığımı gösteriyordu. "Aslında sen hep alıngan biriydin." Kollarını benden ayırdığı sırada memnuniyetsiz tavrıyla kurduğu bu cümle sonrası, tiksiniyormuşcasına bakmaya devam etti. Düz ve duygusuz kuruduğum cümle gerildiğimi belli ediyordu. "Ah tabi eğlenceli lise anılarımız... ve ben alıngan biri değildim." Sahte bir gülümsemeyle karşılık vermesinin ardından yanındaki Heeseung'a dönerek konuştu. "Yeniden karşılaşmalıyız, belki bir kahve içeriz." Heeseung bir şey demeden başını salladığında, yeniden bana dönerek konuştu. "Başka bir arkadaşım için uğramıştım, umarım yeniden görüşürüz." Uzatarak bir tartışma yaratmak istemediğim için başımı sallayarak karşılık verdim. Jieun'un arkasını dönerek bahçenin çıkışına doğru ilerledi.

"Nereden çıktı anlamıyorum." Sıkkınlıkla konuştuğumda Min Cha koluma daha sarılarak konuştu. "Olman gerektiği gibiydin güzelim, güzel bir şekilde atlattın." Tam bu esnada karşımızda dikilen Heeseung konuşmaya başladı. "Fazla kaba değil miydin, ya da umursamaz?" Onun ardından sessiz duran Jongseong konuştu "Haklı, biraz kabaydın." Bu esnada Min Cha Jongseong'un koluna vurarak susmasını sağladı. Fikri yoksa konuşmamalıydı. "Değildim." Buradan hızlıca kurtulmak istediğim bu anda Min Cha'a dönerek konuştum. "Sınava çalışmak için kütüphaneye gideceğim gelecek misin?" Mincha kolundaki saate bakarak konuştu. "Maalesef hayır, çünkü yarım saat sonra online bir randevum var. Sınava da gece çalışacağım." Elini kolumdan ayırmasının ardından el sallayarak yurda doğru yürümeye devam etti. Hala karşımda durmaya devam eden Heeseung, Jongseong'a bakarka konuştu. "Bugün biz de gidelim, kütüphaneye." Kurduğu cümleye Jongseong ellerini havaya kaldırarak cevap verdi. "Asla ve asla. Kütüphanenin o boğucu havası ders çalışmamı engellemekle kalmıyor, tüm zihnimi emiyor." Heeseung'a cevap verme fırsatı dahi vermeden arkasını dönerek uzaklaştı. Heeseung'a baktığımda başını yere eğerek ayaklarıyla çizdiği daireleri seyrediyordu. Yaptığı şeyden vazgeçmeyeceğini anlayarak bahçe kapısına doğru yürümeye başladım.

Tam bu sırada konuşarak hızlı adımlarla yanıma ulaştı. "Beklesene, birlikte gidelim." Adımlarımı biraz saha hızlandırarak konuştum. "Kütüphaneye değil kafeye gitmeye karar verdim." Düşüncesizce ağzından çıkan cevap ile afalladım. "Öyleyse kafeye gidelim." Adımlarımı yavaşlatıp yere bakarak konuşmaya başladım. "Kütüphaneye gidecektin." Yüzüne bakmak için güçlük çekiyordum bu yüzden ifadelerini göremiyordum. "Fikrimi değiştirdim." Kısa cevapları ile konuşmasını sürdürmeye devam etmek istiyordu. "Hangi kafeye gideceksin?" Sorduğum bu soruya az önce yaptığı gibi düşüncesizce hızlı bir cevap verdi. "Sen nereye gidiyorsan." Adımlarımı hızlandırarak aramızı açmaya çalıştığımda yanıma ulaşarak kolumu tuttu. "Neden yüzüme bakmıyorsun? O gün içinse üzgünüm." Bir şekilde duraksamış, elini ensesine atarak sıradaki cümlesini seçmeye çalışıyordu. "Şarhoştum fakat hatırlıyorum, o an gelişen bir şeydi. Huzursuz hissetmene sebep olduğum için üzgünüm." Asıl benim yaptığım şey huzursuz hissetmene sebep olmuş olabilirdi. "Asıl problem ondan öncesi, bir türlü hatırlamadığım o an. Yani özür dilemesi gereken sen olmamalısın." Kurduğum cümlesi sonrası aldığı derin nefesi duymuştum. "Zihnimden silmemi istediğin bir ansa silebilirim." Gözlerimi zorlukla da olsa yüzüne çevirdiğimde merakla cevabımı bekliyormuşcasına yüzüme bakıyordu. "Gerçekten silebileceğin bir an mı?" Benin ise kutuya koyup saklamayı dilediğim bir andı. Başını aşağı yukarı sallayarak konuşmasını devam ettirdi. "Yüzüme bakmaya devam edeceksen, evet." Şu an onaylasam dahi, yapamayacağımı biliyordum. Bu düşünceyi bir kenara iterek başımı onaylarcasına salladım. Cevabım sonrası rahatladığını belli eden yüz ifadesi tebessümüme sebep olmuştu.

Çıktığımız kaldırımda bir süredir yürüyor ve konuşmamızı devam ettirmiyorduk. Sessizliği bozan taraf Heeseung olmuştu. "O gün, hastanenin önündeki yağmurlu gün." Hep bunu yapıyordu, utandığı kısa bir anda elini ensesine götürüp oradaki saç tellerini çekiştiriyordu. "Sana teşekkür etmeliydim fakat desteğin sonrası seni tersledim." Durmasının ardından konuşmasına devam edeceğini belli eden yüzü onu beklememe sebep oldu. "Kendimi en son ne zaman birine açtığımı, hatırlamıyorum. Üstelik tesadüfler sonucu sürekli karşılaştığım sana açtım. Şu an olduğu gibi uzun soluklu konuştuğum zamanları da hatırlamıyorum." Eli hala ensesindeyken eğik olan yüzüne bana çevirerek gözlerimle buluşturdu. " Teşekkür ederim, beni dinlemeyi seçtiğin için." Kurduğu cümleler içimde oluşan fırtınayı biraz daha şiddetlendiriyorken, gözlerimi dolmasını engellemeye çalışıyordum. Ağzından çıkmasını hiç beklemediğim cümleleri tek nefeste dizmeye çalışarak kendini açıklamıştı. İyi hissetmesine sebep olduğum bu anlar daha fazlasını istememe sebep oluyordu. Huzurlu hissettiği bu anlarda hangi sıfatta olursa olsun yanında bulunmanın bana yeterli geleceğini de biliyordum. "İyi hissettiğin sürece bunu yapmaya devam edeceğim, seni dinleyeceğim." Kurduğum cümle sonrası olabildiğince büyük bir tebessüm sunmaya çalıştım. O ise yeniden konuşmasına devam etti. "Sonunda, aramızdaki tuhaflık beni rahatsız ediyordu." Kurduğu cümle sonrası derin bir nefes vererek başını bana çevirdi. Unuttuğumu sanarak hatırlattığı şey yüzüne bakmamı zaten zorlaştırıyorken daha önce görmediğim büyük tebessümünü sunmuştu. Benim açımdan aramızdaki 'tuhaflığın' devam edeceğini bilmiyordu.

𖥸

merhaba, umarım iyi bir gün geçiriyorsunuzdur. ufaktan ilerledi derken aynı noktaya geldiler gibi gözüküyor. ama sanmayın ki öyle. biraz kısa bir bölüm oldu ama umarım beğendiğiniz bir bölüm olur. mutlu ve sağlıklı kalın

spring of winter, lee heeseung [ara verildi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin