𝟎,𝟐 𝐨 𝐤𝐢𝐳

194 15 12
                                    

Aşkın en acımasız yanı, ağzından çıkmaya cesareti olmayan sözlerin, yürekte fırtınalar koparmasıdır.
- Aragon -

Zihnimdeki kelimeleri birbiri ardına eklemenin bu denli zor olduğu anlarda yalnızca gözden kaybolabilmeyi dilerdim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Zihnimdeki kelimeleri birbiri ardına eklemenin bu denli zor olduğu anlarda yalnızca gözden kaybolabilmeyi dilerdim. Bir kaç saniye dahi olsa, bir köşeye çekilip onları hatasız ve eksiksiz bir şekilde toparlayabilirdim. Şu an bulunduğum durum daha zor ve imkansızdı. Kimsenin bir şey sormadığı, benden bir cevap beklemediği o anda zihnimdeki kelimeleri toplayıp kalbimde kozasından yeni çıkan kelebeğe cevabını verebilmem gerekiyordu. Her defasında o tırtılın kalbime girmesine, kozasını özenle örmesine ve eşsiz kanatlarıyla dikkatlice kozadan sıyrılmasına izin veren bendim. Lee Heeseung, kalbimde açtırdığı mor sümbüller gibi uçan bu kelebeklerden de bi haberdi.

Bir saniye bile değmeyen gözlerim o anı olduğundan daha uzun kılmaya çalışmıştı. Adımlarımı amfinin solunda en arkada kalan boş sandalyeye yönlendirmemle kalbimin ritmini biraz olsun düzene sokabilmiştim. O ise liseden tanıdığım bir yüz ile birlikte ön sırlarda yer almıştı. Benim aksime öğrenci işlerinin doğru ders programını ilettiği kişilerden biriydi. Arkama yaslanıp son yarım saatine yetiştiğim dersi dikkatlice dinliyor gibi gözüksem de zihnim nasıl burada olduğunu sorguluyordu. Üniversite eğitimini burada almak istemediğini lisenin son yılı dereceye sahip öğrencilerin konuşma yaptığı törenden biliyordum ; yurt dışına gidip kendi alanına daha iyi uyan programlarda eğitim görmek istediğini dile getirmişti. Neden şu an Seuol'de aynı fakülte ve derslikteydik?

İçten gülümsemesiyle kalbimi ısıtan kadın dersin sonlandığını söylemesinin ardından kitaplarını toplayarak amfiden ayrılmıştı. O ise hala sırasında oturuyordu. Genellikle olduğu gibi onu arkasından izleyebiliyor, geniş omuzlarını ve kumral saçlarının düştüğü ensesini görebiliyordum. Bir anda ayaklanmasıyla gözlerimi ondan ayırıp yanımdaki yağmurdan ıslanmış hala kurumamış olan çantama çevirdim. Amfiye gelen yeni öğrenciler sayesinde artık çıkmam gerektiğini farketmiştim. Ayaklarım kapıya yönelirken önümde ilerleyen kişinin o olduğunu yeni anlamıştım. Aramızda kalan mesafeyi farketmemle hızlıca kapıdan çıkması için tanrıya dualarımı sunuyordum.

Tanrı'nın dualarımı cevapsız bıraktığını onun bir anda arkasını dönmesiyle anladım. Ben de o an arkamı dönebilir ve amfiye doğru ilerleyebilirdim, eminimki yeni gelen öğrenci kalabalığının arasında farkedilmezdim. Yapmayı tercih ettiğim şey ise bunun zıttıydı. Beni hatırlıyor olmasını diliyordum, ismimi bilmese dahi bir kaç saniye durup yüzümü incelemesi ve anımsamaya çalışmasını beklemiştim. O ise yüksek sayılmayacak ses tınısıyla " Müsade ederseniz, geçebilir miyim?" diyerek az önce kalktığı sıraya doğru ilerledi. Sırada unuttuğu hırkasını almak adına uzandığını görmemle içimde yeşeren küçük ve anlamsız umutlar yapraklarını dökmüştü. Yanımdan geçerken omzuma çarptığında oluşan sarsıntıdan ancak kurtulmuş ve omzuma taktığım çantamı daha sıkı tutarak bir an önce amfinin kapısından çıkmayı diledim.

Kendimi fakültenin bahçesine attığımda zihnimden geçen düşünceleri bir türlü durduramıyor ve her seferinde başka bir çukur açıyordum. Lisede iken görmek için tenefüsleri beklediğim, onunla aynı sınıfta olan arkadaşımı onların sınıfında yemek yemek için ikna etmeye çalıştığım ve gözle görülecek kadar saçma bahanelerle o sınıftaki öğretmene soru sormak için kapısında beklediğim zamanları anımsamıştım. Şu an burada aynı fakülte aynı derslikte karşılaşmamızın bir tesadüf olduğunu biliyordum. Onun hayatında yer edinmeyecek kadar küçük olan bu tesadüf, içimde toprağa gömüp sulamaktan vazgeçtiğimi sandığım hislerimi yeniden sulamak istememe sebep oluyordu. Bu düşünceleri bastırmak adına çantamdan çıkardığım kulaklığı kulağıma takarak yavaş bir tempoyla fakültenin yemekhanesine yürümeye başladım. Yemekhanenin kapısına geldiğimde kulaklıklığımı çıkararak gelişigüzel bir şekilde çantamın içine attım. Üniversitenin ilk günü olmasına rağmen çekinmeden yürüdüğüm bu bahçenin ileride bana daha iyi şeyler sunmasını diledim.

Yemekhane binasına girdiğimde uzun sıra beni korkutsa da elime aldığım tepsiyle sıranın sonuna yerleştim. Hızlıca ilerleyen sıra bana geldiğinde istediğim yemeklerden alıp boş masa aramaya başladım. Öğlen olmasıyla birlikte kalabalıklaşan yemekhanede ilk gözüme takılan masaya ilerledim. Çubukları elime alıp yemeğe başladığım sırada amfide onun yanında gördüğüm Jongseong gözlerini masalarda gezdirirken boş yer aradığını belli ediyordu. Göz göze geldiğimizde yüzünde oluşan tebessümle arkasında kalarak yanına yeni ulaşan Heeseung'a bir şeyler fısıldayıp oturduğum masaya doğru ilerlemeye başladı. Kalkmayı düşündüğüm an, gözümün içine baktıktan sonra buraya ilerlemelerini gördüğüm halde kalkıp gitmemin kaç yıl daha yüzünü görecek olmam sebebiyle tuhaf kaçacağını düşündüm.

Masanın başına geldiklerinde ikisinin de çekinmeden sandalyeyi çekerek oturmasına tebessümle cevap verdim. Jongseong tebessümüm sonrası konuşmaya atılmak için fırsat bulmuştu. " Merhaba, amfide gördüğümde çok şaşırdım, bu üniversiteden daha iyi üniversiteye gidebileceğini tahmin ediyordum. Her neyse, umarım bundan sonra iyi geçinir ve birbirimize destek oluruz." Kurduğu cümlelerden sonra cevap vermek içim elimdeki çubukları tepsinin kenarına bıraktım. " Merhaba, ben de seni gördüğüme şaşırdım. Bir şekilde buradayım. Söylediğin gibi birbirimize destek olalım ve bu dönemi en iyi şekilde bitirelim." Başını sallayarak onay vermesinin ardından kafasını sağında oturan Heeseung'a çevirdi. Oturuduğu andan itibaren yalnızca çubuklarıyla tabaktaki yiyecekleri parçalamış ve yenemeyecek hale dahi getirmişti. " Heeseung yemeklere eziyet etmeyi bırakıp, lise arkadaşımıza selam verebilir misin?" Heeseung daldığı tabağından gözlerini ayırıp bakışlarını yüzüme doğru kaldırmıştı. "Merhaba." kurduğu kısa selamlamlamın sonrasında tebessümle " Merhaba." diyerek karşılık vermiştim. Jongseong hafifçe Heeseung'ın koluna vurdu. " Hatırlamadığını söyleyemezsin. Her koşulda okul birincisi olduğun için senden sonraki sıralara bakmamış olabilirsin fakat o da her daim okul ikinciliğinde yer alıyordu. Koridorda iki yan sınıfımızdan olan-" tek nefeste ardı ardına dizdiği kelimeleri durduran Heeseung'ın dudaklarından çıkan kelimeler olmuştu " İkimizde fotoğrafçılık kulübündeydik, hatırlıyorum." Kim Choon Hee'i değil aynı fotoğrafçılık kulübünde bir kaç kez aynı görevde karşılaştığın 'o kızı' hatırlıyordun, kendim için buna inanmalıydım.

𖥸

merhaba, hikayenin okunması şu an hiç denecek kadar az olsa dahi bir gün bir kaç kişi daha fazla okur ise diye düşündüğüm için notlar bırakmak istedim. yavaş ve uzun betimlemeli ilerlediğini düşünüyor olabilirsiniz. umarım hikaye daha net ve anlaşılacak hala geldiğinde de okuyor ve değerlendiriyor olursunuz. iyi günler

spring of winter, lee heeseung [ara verildi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin