Saatler ilerlerken Minho ile hâlâ yoldaydık. Yaklaşık iki saat olmuştu ve Minho hâlâ bir şey söylememişti. Batmaya başlayan güneşe gözlerimi diktim ve konuşmaya başladım "Gün batımını izlemeyi çok severim biliyor musun? Bir gün seninle oturup izleriz." Dedim. O da bana döndü ve bomboş yolda ilerlerken yüzümü izleyip "İzleriz miniğim izleriz." Dedi.
Sonra zaman durdu ve ikimiz o anda o saniyede takılı kaldık. En azından benim için. Birden arkamızda belirip önümüze kıran siyah bir araba son hatırladığım şey oldu. Bir de aklımdan silinmeyen ama kim olduğunu anımsayamadığım adamın ismimi seslenişi.
Hyunjin'den
Kazanın üzerinden bir ay geçmişti ve Minho benim evimde kalıyordu. Ona daha iyi bakabilmek için onu bu eve getirmiştim. Kolu ve iki bacağındaki alçılar bugün çıkacaktı.
Jisung olayını şimdilik sorunsuz bir şekilde halletmiştim. Babası olacak beceriksiz onu öldürememiş ama hafızasının olmadığını söylemişti. Zavallı adamın tek hatırladığı şey babasıymış. Ne acıklı bir hikaye. Her neyse şimdilik Minho'ya odaklanıp onu kendime tekrardan aşık etmeliyim.
Minho'dan
Bir ay. Koca bir ay oldu ve ben hala ilk günki gibi yüreğimin üzerindeki ağırlıkla nefes almaya çalışıyorum. Aldığım nefes bile her defasında ciğerlerime batıyor. Benim güzel sevgilim. Miniğim. Bir aydır yoksun. Seni kaybetmiş olmayı kabullenemiyorum. Öldüğünü kabullenemiyorum.
Beni affet sevgilim seni koruyamadım. Ben de ölsem kavuşur muyuz? Yanına alır mısın beni de?
Hyunjin'in kapıdan girdiğini duymama rağmen ona dönmedim. "Minho lütfen kalk ve bir şeyler ye. Endişeleniyorum." Dedi ama dönmemekte ısrarcıydım. En son yanıma gelip omuzlarımdan tutarak oturur pozisyona getirdi. Ellerini yüzümün iki yanına koydu ve bana sarıldı. Şu yaşadıklarının arasında bana az da olsa iyi gelen şey Hyunjindi.
Ben de ona sarıldım ve ağlamaya başladım. Onun kolları her zaman benim için açıktı. Her zaman bana yeri vardı. Her zaman beni seviyordu. Sadece bu adamın büyük kaybını henüz o da fark edememişti. Belki de beni toparlayacak tek şey karşımda bana sıkı sıkı sarılan eski sevgilimdi.
Kendimi toparlamam gerektiğinin farkına vardığım bir an yaşadım. Benim Jisung'um bunu istemezdi. Güçlü kalmamı isterdi.
Hyunjin'in elinden tuttum ve yemek yemek için alt kata indim. Göz yaşlarımı silip yemeğimi yedim ve bir ayın sonunda ilk kez hâlâ güzel suratıyla ve mükemmel gülümsemesiyle karşımda oturan adama gülümsedim. Benim gülümsemeyle tekrar ayağa kalktı ve bana sarıldı. "Biliyordum bebeğim. Onu aşabilirsin. Hayat devam ediyor. Yanında olacağım." Dedi. Ben de ona sarıldım.
Güzel bir duş alıp dışarı çıkmak için hazırlandım. Akşam olmuştu. İlk defa aldığım nefes beni iyi hissettirmişti. Kalbimde her zaman taşıyacağım minik yıldızımı da alıp Hyunjinle birlikte evimizin önünden yakındaki bir tatlıcıya doğru ilerledik.
Bundan sonraki her anında onu hatırlayacaktım ama evet hayat devam ediyordu ve Jisung benim hayatımda belki de sadece bir tecrübe olması için vardı. Onu böyle kabul edip yaşantıma devam edersem o da kaldığı yerde mutlu olurdu belki de.
Jisung'dan
Gözümü hastanede açmıştım ve babam yanımdaydı. Beynimde bir boşluktan başka bir şey yoktu. Tek bildiğim babam ve o ismimi söyleyen adam. Kim olduğunu veya sesini hissedemesem de vardı işte. Ben uyanalı üç hafta olmuştu ve bir hafta yoğun bakımda olduğumu söylemişlerdi. Tekrardan babamla evimize gelmiştik. Hayatım olduğu gibi devam ederken tek düşenebildiğim unuttuğum anlardı. Hayatımda olan diğer insanlar. Ve o adamın kim olduğu.
Felix'den
"Nerdesin Hyunjin? Nerdesin? Abi nerde bu çocuk açmıyo telefonlarımı evden de gitmiş. Resmen terk edildim."
"Sakin ol Felix illa ki bir açıklaması vardır hem Minho da ortalıklarda yok. Belki bir sıkıntı olmuştur."dedi Chan. Kendisi de söylediği şeyin saçmalığının farkındaydı ama beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Koltuğa oturdum ve başımı ellerimin arasına aldım. "Ne açıklaması ya? Bildiğin bıraktı işte. Sen de unut şu şerefsizi artık. Kendine yapma bunu Felix." Dedi Jeongin.
"Tamam madem o beni bıraktı cidden ben neden acı çekeyim ki kendisi kaybeder bana adam mı yok?!" Dedim aniden ama tekrardan gelen bir krizle dizlerimin üzerine düştüm ve ağlamaya başladım. Unutamayacağım.
Chan hemen yanıma geldi ve beni kaldırdı. "Unutamacaksın değil mi Felix?" diye sordu Jeongin. "Saçmala Jeongin! Unutur niye unutmasın!?" demişti Chan ama o da biliyordu her şeyi. O da biliyordu Hyunjin'e fazlasıyla aşık olduğumu.
Beni tekrar oturduğum yere oturtu sonra o da gelip yine yanıma oturdu. Boş boş yere bakıyordum. Gözümden yaşlar zaten sınırı yokmuşcasına akıyorlardı.
Daha fazla dayanamayıp tekrar telefonu elime aldım. Belki bu sefer açar ümidi ile numarasına girdim. Tam arayacağım sırada Chan telefonu elimden hızlıca kaptı. "Ne yapıyorsun Felix?"
"Telefonu ver Chan! Tekrar arayacağım onu! Ver şu telefonu!" dedim elinden telefonu almaya çalışarak. "Saçmala Felix! Açmıyor işte. Ne zorluyorsun?" dedi Jeongin.
"Ama belki bu sefer açar? Belki bir ümit açar." dedim ama Jeongin'in dediği şeyden sonra buna olan inancım benimde bitmişti. Tekrar ümitsiz şekilde oturdum. Bırakmıştı iste beni. Kabullenmem lazımdı ama olmuyordu. Kabul edemiyordum.
Hâlâ beni çok sevdiğine inananmak istiyordum ama gittikçe bu ümidim de bitiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunset Pain {Minsung}
Fanfiction"Sana çok aşığım Jisung." "Biri ile karıştırdınız sanırım." "Hayır! Doğru kişisin Jisung." "Üzgünüm ama sizi tanımıyorum." Angst