Daha ne kadar saçma bir bölüm ismi olabilirdi bilmiyorum..
"Kanka bak sana yemin ediyorum hiç birşey olmayacak, sadece verip geleceksin" sessizliği yeniden bozan Aras'a döndüm nefesimi sesli bir şekilde vererek. "Uyuşturucu diyorsun oğlum, ne bileyim.." kafamı geriye atıp gökyüzüne baktun, griydi bugün hava. "Bora bak işin içinde çok para var, hem benden çok sana lazım hadi naz yapma kabul et."
Aras hemen hemen her annenin uzak dur dediği tiplerdendi, alkolü, uyuşturucusu herşeyi vardı. Birçok kez farkı farklı iş teklifleriyle gelmişti bana fakat böylesiyle ilk defa geliyordu. Telefonu cebimden çıkartıp yüzüme tuttum, yavaş yavaş çıkış saatim geliyordu. Gri bulutlara son kez bakış atıp oturduğum yerden kalktım. "Düşünüp sana haber vereceğim" dedim çantamı sırtıma geçirirken. Aras umutsuz bir sıfatla sadece başını sallamakla yetindi. Yanından ayrıldığım an gök gürledi, "siktir" diye mırıldandım ağzımın içinde. Yağmur çiselemeye başlamıştı bile çoktan. Durakta boş bir yere oturup kafamı geriye attım, gözlerimi yumdum. Enes, Esra ile sinemaya gideceğini ve biraz erken gelip gelemeyeceğimi sormuştu, gelirim demiştim fakat otobüsün geleceği yoktu. Sıkıntıyla oflayıp gözlerimi açtım, yağmuz hızlanmıştı. Boş durakta yalnız olduğumu yeni yeni idrak ediyordum, kimse bu havada dışarı çıkmak istemezdi tabi. O sırada telefonum çaldı, Enes arıyordu.
Boğazımı temizledim, "Alo"
"Bora hazırlanıyorum ben, nerde kaldın" heyecanlı çıkan sesine güldüm kendi kendime.
"Geleceğim merak etme sen" gözlerim yola kaydı, geçen otobüs bile yoktu.
"Tamam, bu arada.." boş yolda duyulan fren sesiyle gözlerim yola kaydı. "Cenk piçi değil, değil mi ?" abimin başta ne dediğini anlamamıştım, sesi huzursuz gelmişti. Gözlerim tam önümde duran arabaya ve içinden inen Cenk'e kaydı. İnsanı içten içe sinir eden gülüşüyle arabaya yaslanmış beni izliyordu.
"Bora ? Cenk mi yoksa cidden ?" telefondan gelen sinirli sese döndüm tekrardan, "yok değil, Cenk değil abi." diye cevap verdim onunla göz temasını kesmeden. Abimi duyunca başını geriye atarak güldü daha sonra kafasını iki yana salladı gülmeye devam ederken. Sabır çekerek abime kulak verdim tekrar.
"Tamam ben kapatıyorum, sakın geç kalma."
"Tamam yetişeceğim." telefonu kapatıp cebime soktum.
Kafamı tekrar geriye attım, onunla sataşmak istemiyordum.
"Hayırdır, randevun mu var ?" alaycı ses tonuyla yanıma yerleşti, pes etmiyordu.
"Benim değil, abimin." dedim bıkkın bir sesle.
Parfüm kokusu doldu burnuma o an, "Seni kapmadılar yani daha" dedi yine alaycı bir sesle.
Nefesimi verdim, çantamı omzuma takıp ayağa kalktım. Hiç birşey söylemeden yoluma devam edecektim ki oturduğu yerden kalkıp kolumu tuttu. Yüzümü çevirip ona baktığımda aramızda ufak bir mesafe olduğunu gördüm. Gözleri yüzümde turladı, "nereye böyle Boracık ?" sesi alaydan uzak bir ses tonuna bürününce kaşlarım çatıldı, gözlerim kolumu tutan eline kaydı. Sertçe çektim kolumu, "sana hesap vereceğimi kim söyledi ? Bak işine." Omzumdan koluma düşen çantayı düzeltip yürümeye başladım, eli yine kolumu buldu fakat bu sefer sertti. Sinirle tekrar ona döndüm, "ne yapmaya çalışıyorsun !" bir iki adımla burnunun dibinde bittim. Gözleri saniyelik dudaklarıma kayıp geri gözlerime çıktı, "seni gideceğin yere yetiştirmeye çalışıyorum, gel bırakayım."
Gözlerimi kapattım, bir iki saniye öyle durdum. "Gideceğim yer bizim restorant." diye mırıldandım ağzımın içinde. Usulca çekti elini kolumdan, "Güzel, hadi atla."
Kendimi bu duruma soktuğum için yol boyunca küfür ettim içimden, Enes duysaydı ağzıma sıçardı hiç kuşkusuz.
Sonunda kulağımı tırmalayan o fren sesi restorantın önünde durduğunda aceleyle arka koltuktan çantamı alıp omzuma geçirdim, elim kapı koluna gitti, Enes'e görünmemeliydim. Kapıyı aralayıp dışarı çıkacağım an Cenk kolumu tuttu, sinirle ona döndüm bir yandan da sokağı kesiyordum. Cenk konuşmayınca sesli bir şekilde nefesimi vererek gözlerimi ona diktim. Muzip bakışları yüzümde turluyordu yine. Tuttuğu kolumu iyice kendine çekerek yüzümü yakınlaştırmıştı yüzüne. "Bir teşekkür yok mu Boracık ?" Gözlerimi kapattım, sinirle. Benimle oynuyordu fakat şimdi ne yeri ne de zamanıydı. "Eyvallah" diye mırıldandım, kolumu ondan kurtarıp indim arabadan.
Enes yüzünde heyecanlı bir bekleyişle beni karşılayıp birşeyler mırıldandı daha sonra da sandalyede asılı olan ceketini alıp gitti. Bir süre boş boş etrafa bakındım, yalnızlığın tadını çıkardım. Bedenimi sandalyeye bırakıp kafamı geriye attım.
"Nerede o şerefsiz abin ?"
İlk alkol kokusu yayıldı etrafa, daha sonra babamın sesi. Olacakları az çok tahmin ederek ağır ağır kaldırdım kafamı. Üstü başı dağılmış, baygın gözlerini bana dikmiş babama baktım. Ayağa kalkıp üstümü düzeltip karşısına geçtim.
"Baba abi-" sağ yanağıma inen tokatla başım sola düştü. "Niye para getirmiyor o abin eve ? Karıya kıza mı harcıyor yoksa !"
Yanağımda oluşan sızıyı umursamadan kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım, "abim çok çalışıyor, o para onun da hakkı baba." üstüne basa basa söylediğim kelimeler onu daha da çok sinirlendirdi, bir tokat daha attı. "Borçları kim ödeyecek ulan ? o para benim, o it abine de söyle yarın getirsin parayı." dedi ve bir oraya bir buraya çarpa çarpa gitti. Başından beri yumruk yaptığım elimi serbest bıraktım. Telefonu çıkartıp Aras'a mesaj attım.
Tamam yapacağım, bu akşam.
Bir iki bölüm böyle kısa olacak, geçiş bölümü olarak düşünün
Bölümler çok geç geliyor farkındayım :/ ama siz burada olmaya devam edin, bol bol yorumlar atın ben de şimdi yeni ve uzun bir bölüm yazmaya gidiyorum 🤏💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
meyus (bxb)
Teen FictionOkul-ev arası gelip giden, okul çıkışlarında abisine yardım eden Bora ile her gün arabasıyla son ses müzik açıp mahallede dolaşan Cenk'in ilişkisi.