''Selam;
Aslında sana nasıl hitap etmem gerektiğini bilmiyorum. En uygunu bu şekilde başlamak olacak sanırım. Bir hafta öncesi söylediğin hiçbir kelime çıkmıyor hafızamdan. Sebebini bilmediğim bir şekilde, sesini kulaklarımda işitiyorum bir anda.
Tam Suna'nın -yani üvey kardeşimin- yaptığı bir şeye öfkelenecek oluyorum, ''Canı yanan sabretsin. Can yakanda canının yanacağı günü beklesin'' cümlen geliyor hatırıma. Üzüntüm geçiyor.
Ne olduğunu bilmediğim halde, okuduğun kelamı ezberledim sanki. Öylesine, sadece bir kerecik söylenen bir şeyi ezberlediğim hiç görülmemiştir üstelik. O günden sonra çok düşündüm. Hatta sabah akşam sözlerini analiz ettim desem teşbihte hata olmaz sanırım.
Evet, sen söylediklerinin her kelimesinde tepeden tırnağa o kadar haklıydın ki. ''İntihar korkak insanların tercihidir. Kaçmak güçsüzlerin işidir.'' demiştin ve aslında yüreğimin ne kadar da cesur olduğuna inandırmıştın beni.
Gerçekten cesur muyum bilmem, ama sayende artık çok daha güçlü olduğumun farkındayım. Sen benim hayatımı kurtardın. Kim bilir sen olmasan şimdi bu satırları yazan bir Behre olmayacaktı hayatta. Atacaktım kendimi o uçurumdan. Gözüme perde inmişti sanki. O kadar kesindi kararım, o kadar keskindi acılarım.
Ama sonra bir şey oldu ve sen, nasıl yaptın, nasıl becerdin bilmiyorum ama gözüme inen hüzün perdesini kaldırdın sanki. Yüreğimdeki yaraların, özlemlerin, acıların tadı değişti adeta. Acıtmamaya başladılar artık. Minnettarım sana. Yaptığın iyiliğin karşılığını ömür boyu ödeyemem.
Seni ilk gördüğümde, o kadar yabansı bir halin vardı ki, hatta işime burnunu soktuğun için kızmıştım bile bir parça. Yadırgadım seni, belki de korktum bile denebilir. Hani ansızın uçumun kenarına oturup ayaklarını sallamıştın ve tam manası ile deli olduğunu düşünmemi sağlayan kaçık gülümseyişinle ''otursana'' demiştin ya işte o an ödüm kopmuştu.
Daha sonra ise kırk yıllık dost gibi oldun bana. Ediz ve Mira'dan -yetimhanedeki çocukluk arkadaşlarım- biriydin sanki. Onlar kadar yakın, onlar kadar sevecen, onlar kadar samimi. Kaybettiğim çocukluğumu buldum sende. Çocuk gülüşlerimi, mutlu anlarımı toplayıp yüreğimdeki kırıkların üzerine bırakıverdin gibi.
Neyse farkında olmadan fazlaca uzattım sanırım. Ah bu arada o gün montunu alırken sana geri nasıl ulaştıracağım düşmemişti aklıma, bu mektupla birlikte onu da kargoya veriyorum. Umarım sağ salim emanetlerin eline geçer.
Umarım mektubum seni rahatsız etmez. Sadece o gün tam anlamıyla edemediğim teşekkür mahiyetinde yazmak istedim. Tuhaf aslında kendini bu kadar iyi ifade edebilen biri değilimdir. Dünden sonra bir gecede değiştim sanırım. İnsanlara karşı güven problemi olan ben sana karşı kocaman bir güven buluyorum kalbimin bir köşesinde.
İşte senden öğrendiğim bir şey daha; meğer insanın güveni ile güvensizliği arasında ince bir çizgi varmış. Önemli olan o çizginin neresinde yer aldığınmış.
Mektup arkadaşım , bana bunca güven verdiğin için sonsuz TEŞEKKÜRLER. Senin değimin ile
Allah'a emanet ol...
BEHRE
****
Bedir'in Dilinden;
Feyza ve Selman ile birlikte bizim evde yediğimiz akşam yemeğinden sonra salona geçiyoruz hep beraber. Bir hafta öncesi İzmir'den döndüğümüzde Selman ve Feyza sömestr tatili boyunca birbirlerini görememiş olmaları hasebiyle hayatlarındaki öneminin aslında ne kadarda büyük ve sevgilerinin gerçek olduğunu idrak edip aralarındaki problemi çözmüş ve daha da büyük bir aşkla sarılmışlardı. Mesafeler her zaman kötü değildi velhasıl. Bazen gitmek gerekti geri dönebilmek için. Bazen gitmek gerekti daha çok sevebilmek için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂYE
Spiritual-'Bu arada siz kimsiniz?' Sorusu ile zapdetmekte zorlandığım gözyaşlarım usulca intihar ettiler. ' Kusura bakmayın, doktorun söylediğine göre hafızamı kaybetmişim. O yüzden sizi tanıyamadım. Affedin beni. ' diye sürdürdü konuşmasını. Sevdiğim adam...