TAŞAN SABRIM

5.6K 523 10
                                    

Hanne'nin Dilinden...

Saat 14:30'u gösterirken gözlerimi güne ancak açabilmiştim. Yaz tatili demek benim için sınırsız uyumak demekti. İki gün önce çok bunaldığımı söyleyerek, Emirgan'daki yazlık eve gelmiştim. Ah bunaldığım bir gerçekti evet fakat, aslında herkesten ve herşeyden bir parça uzaklaşmak istemiştim.

O yapmacık 'mutlu!' Ailemden, sahte ve çıkarcı arkadaşlarımdan, Azra hanım'ın bitmek tükenmek bilmeyen seminerlerine pek kıymetli kızı! olarak onunla beraber katılmaktan.

Bir haftadır bana ne olmuştu böyle anlam veremiyordum. Zaten keyif almadığım yaşantım daha bir çekilmez hal almıştı ve ben, bu halden hiçte hoşnut değildim.

Yazın bu sıcak havasına rağmen, dışarıya adım atmayı bırak, başımı pencereden çıkarasım dahi gelmiyordu ki, normal şartlarda ben henüz yaz tatilinin ilk günü,kendimi kumsallara atmış, deniz ve güneşin keyfini sürüyor, bronzlaşma çabalarına girişiyor olmalıydım.

Kettle'a koyduğum suyun kaynadığını haber eden düğmenin sesini duyunca kahve koyduğum bardağın üzerine boşaltıp, bardağım elimde kahvemden bir yudum alırken, salona yol almıştım bile.

En son aldığım ve belki de ilk kez, aldığım günü unutacak kadar çok uzun süre elimde kalan, bir türlü bitiremediğim polisiye romanımı okumaya başlıyorum... Hayatımda okuduğum tek kitap polisiyelerdi. Bilmem belki de beklediğimden daha sevimsiz ve daha az heyecanlı bir hayata sahip olduğumdan olsa gerek, yaşayamadığım adrenalini, polisiye kitaplarından salgılamaya çalışıyordum. Yoksa dengesiz bir psikopat falan değildim hani.

Ah!

Psikopat kelimesi aklıma yine olmadık şeyleri getirmişti ve gözlerim yine anlamsız bir biçimde yanmaya, burnumun direği hemencecik sızlamaya başlamıştı. Kahretsin, neyin nesiydi bu üzerimdeki hal? Beni böylesine çaresiz bırakan. Kendime dahi acımama sebep olan?

Oysa ki, tam on bir yıl öncesi, beni terk eden arkadaşlarım vesilesi ile kendime acımaktan vazgeçmiştim. Tam on bir yıl boyunca , böylesine katı, böylesine duygusuz biri olmak için çaba sarf etmiştim. Lakin şimdi adını bile koyamadığım hisler benim on bir yıllık çabamı, tek kalemde silip, yeniden o duyguları yazıyorlardı ruhuma.

Yalnızdım...

Uzun zamandan sonra kendimi tepe taklak olmuş, yeni baştan sanki o ilk terk edilişim gibi yapayalnız kalmış hissediyordum.

Az sonra çalan kapı sesi ile, meraklanıp, doğruluyorum kanepeden. Kim gelmiş olabilirdi ki? İki gündür kendimden başka hiç bir sesin olmadığı bu evdeydim ve şimdiye değin kapımı çalan kimse olmamıştı.

Kapıyı açtığımda, karşımdaki sima elbetteki çok tanıdık bir yüzden başkası değildi.

-' Hanne! nerelerdesin sen kuzum sen kaç gündür Tanrı aşkına.?'

Siyah küt saçlı, elindeki pembe valizine rağmen topukludan vazgeçmeyen, güldüğünde yalnızca iki çizgiden ibaret kalan küçücük gözleri ile Merissaydı kapımdaki..

-'Senin ne işin var burada?' diye bir soru dökülüveriyor dudaklarımdan bir anda.

İçeriye geçip valizini kapının kenarına kendini ise kanepeye bıraktıktan sonra cevaplıyordu Merissa ;

-' Seni kaç defa aradım biliyor musun? Açmayınca en son çare Azra hanıma sordum bende. Senin buraya geldiğini öğrendiğimde ise atladım geldim ben de hemen. Nasıl? İyi yapmışım değil mi?'

'ya tabi ne demessin çok iyi yapmışsın. Aferin sana. Koca bir madalyayı hak ettin bak şimdi' demek geçse de içimden dudaklarımı ısırıp, yapmacık bir gülücükle, evet manasında başımı sallayarak geçiştirmeyi tercih etmiştim.

VÂYE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin