Evet arkadaşlar multimediada Bedir ve Furkan var. Biliyorum bu bölüm fazlaca gecikti, fakat sağlık problemelerim yüzünden ancak paylaşabildim. Size keyifli okumalar dilerim :) ve lutfen yorum ve votelerinizi eksik etmeyin :) :)
******
Furkan'ın Dilinden...
Her sabaha bugün nasıl geçecek diye uyanır olmuştum, bir haftadır. Sevimsiz, gri günlerdi adeta. Onu arayamamak, arasam dahi tek cümle bile etmeye yüzüm olmadığını bilmek, elimi kolumu bağlayan bir kelepçe gibiydi sanki.
'Sakın ama sakın, bir daha beni arama' diyen birine arayıp ne söylenebilirdi ki? Haklıydı, yerden göğe kadar, baştan sona kadar haklıydı. Benim gibi bir herife, bu söyledikleri az bile gelirdi. Öyle kötü davrandım ki ona. Öyle, zalim, öyle gaddar. Ben olsam, yüzüme tükürürdüm kendimin.Düşünceler icinde büyükçe bir binanın önünde durdurdum adımlarımı. Elimde tuttuğum kağıtta yazan adresti bu. Hani ihtiyarın evden kovarken ' Arkadaşımın şirketi, istersen orada işe başlayabilirsin ' dediği yer.
Yalnızca 5 ay dayanabilmiştim, kredi kartlarım, arabam ve cebimde beş kuruş olmadan. O beş ay da Hanne'nin sayesinde geçmişti. Arabam yoktu ama Hanne'nin arabası bu beş ay boyunca emrime çalışmıştı. Yemek işlerini de tehdit zoruyla kıza kitlemiştim. Evi de zaten Mert ile girdiğim iddia sonucu kazanmıştım fakat yazın benim kaldığım eve kardeşi geleceği için artık kendime gerçek manada bir ev bulmalıydım ve malesef ki artık Hanne 'de yoktu hayatımda.
Tüm bunları düşününce İhtiyarın verdiği iş yerine gelmek fikri oldukça mantıklı idi.
Şimdiye kadar gururumdan hiç gitmemiştim. Fakat sonunda el mecbur, ihtiyarın arkadaşımın iş yeri diyerek tanımladığı binanın tam önünde bulmuştum kendimi en nihayetinde.Büyük ve oldukça lüks olan binanın her yerinden zenginlik damlıyordu adeta. Kapının hemen girişindeki görevli kıza ;
-'Buranın patronuyla görüşmek için geldim'- ihtiyar arkadaşı olan kişinin ismini dahi söylemediği için böyle komik bir duruma düşmüştüm. Her şey yine ihtiyarın suçuydu işte- diyordum
-' Randevunuz var mıydı? ' sorusuyla karşı karşıya kalıyorum.
-'Hayır yok. Fakat Sinan Okyar'ın torunu Furkan Okyar geldi derseniz görüşmek isteyecektir.'
Biraz beklemem gerektiğini söyledikten sonra birkaç telefon görüşmesi yapmıştı genç kadın. Az sonra bana hitaben konuşmaya başlıyordu ;
-' Osman bey sizi bekliyor efendim. Ofisi yedinci kat. Sağdan ikinci oda. '
Tarif edilen odayı bulup kapıyı çaldıktan sonra girmek için onay geldiğinde içeri giriyorum. Zenginlik ve asaletin birleşimiyle dizayn edilmiş odada koyu tonlara ağırlık verilmişti. Tamda ihtiyarın arkadaşı olabilecek, tıpkı onun gibi temiz bir yüze sahip, ak sakallı bir ihtiyardı karşımdaki. Bir ihtiyardan çıkmış, diğer bir ihtiyarın koruması altına girmiş gibi hissetmiştim kendimi. Anlam veremediğim bir halde çok benziyorlardı birbirlerine.
-'Hoş geldin evladım' diyor isminin Osman olduğunu öğrendiğim bunca zenginliğin sahibi olan adam. -'Hoş bulduk' diyerek gösterdiği yere oturuyorum.
Ne için geldiğimi merak edercesine gözlerini üzerimde sabitlemesi sebebiyle hemen konuya girme ihtiyacı hissetmiştim.
-'Efendim ben Sinan Okyar'ın torunuyum. İsmim Furkan. Sizden bana iş vermenizi- duraksadım bir aralık. Resmen karun kadar zengin bir dedenin torunu olarak şimdi başka bir zengin ihtiyardan iş dilenmek gururumu kırıyor. Ama beş parasız kaldığım ve yeni yıl için ödemem gereken üniversite harcım aklıma gelince gururumu ayaklar altına alıp sürdürdüm konuşmamı- rica edecektim. Şayet bana uygun bir iş varsa.'
Konuşmam boyunca gözleri ile beni süzen Osman bey en nihayetinde hangi okula gittiğimi, ne okuduğumu sorup, dedem hakkında 'senelerin eskimeyen arkadaşıdır Sinan, onu asla kıracak değilim madem o yönlendirdi o zaman hemen işe başla' diyerek okuduğum bölümle aynı olan pazarlama departmanında beni stajyer olarak işe almıştı.
Az sonra sekreterini çağırıp, beni çalışma odama götürmesi için talimat verdi. Osman Beye teşekkür ederek sekreter kadını takip ediyorum.
Yedinci kattan dördüncü kata geldiğimizde asansör duruyor ve kadın önde ben arkada çıkıyoruz. En nihayetinde çalışma masamı da gösterdikten sonra görevini başarıyla tamamlamış bir edada yanımdan uzaklaştı sekreter.
Ah! gerçekten çalışacaktım ve çalışmak benim hayat felsefeme zıt idi. Beni böylesine zor bir duruma düşürdüğü için, bir zamanlar beni yanına alarak ne büyük bir iyilik yapan ihtiyara söyleniyordum içten içe. Madem bir gün böylesine servetinden mahrum edecekti beni, o zaman en başta torunu yerine koyup, önüme ömrümde hiç görmediğim kadar çok malı mülkü serivermeseydi. Madem ki bir gün böylesi yalnızlaştıracaktı o zaman beni en baştan hiç, o kadar çok sevmeseydi ve kimseden iyilik görmemiş o ufacık kalbimi sevgiye alıştırmasaydı...
'Ah be ihtiyar. !' diyorum içimden. 'Yaptığını beğendin mi? Sevmeyi dahi bilmeyen yüreğime şimdi birde özlemeyi öğrettin.' Sahi ya, ne saklayayım, özlemiştim ihtiyarı. Gerçek manada ne benim ondan başka kimsem vardı ne de onun benden başka kimsesi. Allah bizi birbirimize mecbur yaratmıştı adeta..
Az sonra kapının çalışıyla irkildim. Osman bey ve yanında uzun boylu, siyah saçlı ve oldukça gür sakalları olan yeşil gözlü henüz çok genç olduğunu anladığım birisi duruyordu kapımda. Patronumu görür görmez ayağa kalkıyorum.
-' Başladın mı çalışmaya diye bir bakayım dedim evladım.' diyor olabildiğince naif bir ses tonu ile Osman Bey. -Henüz masaya oturalı yarım saat ya oldu ya olmadı Allah aşkına ne çalışması. Henüz ne yapacağımı dahi bilmiyorum- gibi cümleler dolaşırken beynimde, aklımdakiler anlaşılmasın diye tebessüm yerleştiriyorum yüzüme;
-' Çalışmaya çalışıyorum efendim.' cümlem her ikisini de gülümsetmişti.
-'Torunumla tanışmanı istedim. Kendisi benim olmadığım zamanlarda patron hükmündedir.' diyordu yanındaki gencin sırtını sıvazlarken.- Vay be diyorum içimden. El alem torununu patron yapıyor, bizim ihtiyarsa beni böyle el kapılarında süründürüyor. Ah bunu sen kendin istedin oğlum. İhtiyarın gözüne girmeye çalışmadın ki hiç- diye kendi kendimle içten bir savaş verirken, cevap vermemeyi tercih etmiştim ki zaten genç benim konuşmama fırsat bırakmadan atılmıştı ;
-'Estağfirullah dedem. Ben yalnızca burada sana yardım etmek için varım.'
Karşımdaki gencin mütevazi tavrını takdir etmeden geçemiyorum. Bu yaşta bu olgunluk... Az sonra bana hitaben konuşmasını sürdürüyor, elini kırk yıllık bir dost edası ile uzatırken;
-' İsmim Bedir, kardeşim. Rabbim iş hayatında muvaffak olmanı nasip etsin inşaAllah.
Muvaffak mı demişti bu adam? O nasıl bir kelimeydi böyle. Henüz manasını bile bilmediğim kelimeler sarfeden bu adamdan, öğreneceğim çok şey vardı anlaşılan....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂYE
Spiritual-'Bu arada siz kimsiniz?' Sorusu ile zapdetmekte zorlandığım gözyaşlarım usulca intihar ettiler. ' Kusura bakmayın, doktorun söylediğine göre hafızamı kaybetmişim. O yüzden sizi tanıyamadım. Affedin beni. ' diye sürdürdü konuşmasını. Sevdiğim adam...