Yeni Bir Başlangıç

17.4K 916 85
                                    



Behre'nin dilinden;

İzmir'in o muhteşem manzaralı ne zaman kendimi kötü hissetsem soluğu burada aldığım benden başka kimsenin bilmediğini düşündüğüm yüksekçe bir tepesinin şahika noktasındaydım. Koca şehir ayaklarımın altında ufacık gözüküyor buradan. Sonsuz büyüklükteki deniz, kocaman kocaman ağaçlar ve devasa binalar pire kadar şimdi.

Aşağısı ise uçurum... Uçsuz bucaksız. Dibi görülmeyen. Tepenin en ucuna çöküp kalıyorum. Islandım belki de üşüyorum ama hissetmiyordum. Sanki tüm duygularımı yitirmişçesine...

Az sonra buradan atlayacak ve dindireceğim tüm kanayan yaralarımı. Unutacağım sırtımdan vuranları. Bu kıçı kırık dünyada bir nefeslik daha yaşamak istemiyordum. Yaşadığım en son acı olacak bu, en son anı. Ölsem de yaşasam da kimsenin umurunda olmaz neyse ki. Arkamdan ağlayacak üzülecek bir çift göz bile yok. Sadece bir adım kadar yakındım ölüme işte. Tam da bu esnada iken yabancısı olduğum ama oldukça dilnuvaz bir sesle kendime geldim;

''Affedersin!'' başımı sesin sahibine çevirdiğimde ise hayrete düşüyorum. Neredeyse benimle aynı hizada ve kendini aşağıya bırakıverecekmiş gibi duran gence sabitleniyor bakışlarım istemsiz.

''Sende kimsin?'' Yabancı birinin ne işi vardı yanımda? Hem, hangi ara bu kadar yakınıma gelmişti? Sanki çokta yeriymiş gibi elini uzatıyor dostâne.

''Adım Bedir. Senin ismin ne?'' bu hiçbir şey yokmuşçasına normal tavrına gülüyorum ironik, dağınık kuzguni saçlarının yağmurun etkisiyle alnına yapışmış haline bakarak.

''Burası bir kızı tavlamak için oldukça enteresan bir yer doğrusu?'' Aklıma gelen ilk cümleyi hiç düşünmeden dudaklarımdan çıkarıvermiştim. Hep aynı ben patavatsız... O ise hala umursamaz davranışlarına devam ediyordu;

''Manzara diyorum, ne kadar da güzel değil mi? Yağmuru seviyorsun anlaşılan.''

Yağmurun canı cehenneme diyorum içimden sessizce. Ne yapmaya çalışıyor bu adam.

''Bana baksana sen-'' daha cümlemi tamamlamamışken oturuveriyor uçurumun kenarına ayaklarını aşağıya bırakarak. Sonra başını bana doğru kaldırıp nefti renk gözleri ile gözlerime ufak bir dokunuşun ardından konuşuyor sebebini anlayamadığım bir şekilde beni etkileyen sesi ile -uçurumun kenarındasın ne etkilenmesi kızım diye söyleniyorum kendime-;

''Otursana ayakta kaldın.''

Olmadık bir şey söylemesin için ısırıyorum dilimi. Sonra çöküyorum hemen yanına.

''Oturalım bakalım.''

Ciddileşiyor birden. Şimdiye kadar görmediğim bir hüviyete bürünüyor çehresi.


''Ne yapacaktın. Atacak mıydın kendini bu uçurumdan?'' biraz azar biraz merhamet saklıydı ses tonunda.

Sinirleniyorum yeni baştan. Ona neyse sanki. Kim oluyor da işime burnunu sokuyor. Ne kadar öfkelenmiş olsam da ağzımı açıp cevap veremiyorum. Gözlerime hücum eden yaşları akmasınlar için engellemeye çalışmakla meşguldüm şu anda. Tanımadığım ve kendini bir şey sanan bu zengin -kılık kıyafetinden zengin olduğunu tahmin etmiştim- ve ukala adamın gözyaşlarıma şahit olmasını istemiyordum. Aynı ciddiyetle fakat az öncekine nazaran çok daha yumuşak bir tonda konuşmasını sürdürdü;

''Bak ne yaşadın, başına neler geldi de bu raddeye sürükledin kendini bilmiyorum ama-'' bu sefer de ben onun cümlesini yarıda kestim;

''Evet!'' diyorum bir yandan dudaklarımı ısırarak.

VÂYE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin