Hanne'nin dilinden...
Sabahın bu erken saatinde beni uyandırdığına inanamıyorum. Hem de tatil gününde..
Neymiş efenim, kahvaltı yapması lazımmış. Hayatında en önemli öğün kahvaltıymış.Erken kalkan yol alırmış. Ama rahatına düşkün Furkan bey, kahvaltısını asla dışarıda yapmazmış. O yüzden neymiş efendim onun evine gidip kahvaltı hazırlamam lazımmış.
Ah ne büyük ironi. Kahvaltı hazırlamak ve ben?
Tanrım gerçekten bu adam sayesinde aklımı kaybedecektim birgün.
Telefonuma attığı adrese geldiğimi fark edince şoföre durmasını söylüyorum.
-' Bekleyeyim mi sizi Hanne hanım? '
Paşamızın evinden kaçta kurtulacağımı kestiremediğimden şoföre gitmesini söyledikten sonra mavi renkli dubleks evin pembe renkli kapısının önünde sabır çekip zile basıyorum.
Neredeyse on beş dakikadır beklememe rağmen halen kapının açılmaması sinirlerimi bozuyordu. Sabahın köründe çağırıyor hem, hem de kaç saat bekletiyor insanı.
En nihayetinde yirminci çalışımın ardından altında lacivert renkli pijaması ve siyah renk kalın askılı atleti ile kapıyı açtı.
Tanrım, gerçekten vücudunun bu denli güzel olduğunu fark etmemiştim daha önce.
Kapıyı herkese böyle mi açıyor bu herif.
-'Hoş geldin Çirkin!'
Ah bu adam ve iğrenç esprileri..
Cevap vermeden içeriye girip mutfağın yerini soruyorum. Bu adamla ne kadar az muhatap olursam o kadar iyi olacaktı. Aksi taktirde katil olmam kaçınılmaz bir sondu.
-'Karşıda soldan ikinci kapı.'
Dışı kadar içi de göz alıcı güzelliğe sahipti fakat artık böyle evler dahi ilgimi çekmiyor, bir fark yaratmıyordu benim için.
Ne kadar zangin olsan da para ile mutluluğu satın alamıyordun ne yazık ki. Kim bilir böyle bir aileye sahip olmasam, cok daha mutlu olurdum belki de. Ufacık bir evde sobanın üzerinde tuten ekmek ve mandalina kabuğu kokusu içinde bir göz odada sevgi dolu bir ailem olsun isterdim. Lakin artık ne benim yüreğim öyle bir eve kanaat edecek kadar masumdu ne de etrafımda sevgi dolu insanlar vardı.
Hah! Hatta artık dünyada sevgi diye bir kavramın olduğundan dahi şüpheliyim...
-' İnsan azıcık güler yahu. Bu ne surat' diyor elindeki sudan bir yudum almadan önce.
Düşüncelerim yüz ifademe yansımıştı anlaşılan. Daha da önemlisi bu herif kaç dakikadır yanımda durmuş o kara gözlerini üzerime düşürüp beni izliyordu.?
-'Sana ne be ister gülerim ister gülmem. Hem senin işin gücün yok mu? Gitsene başımdan.'
Suratına koca bir gülümseme yerleştirdikten sonra konuşuyordu bay küstah;
' şuan burada durup senin beceriksizliğini izlemekten daha mühim bir iş mi olurmuş.'
-' Ya senin benimle derdin ne? açık açık söylesene be adam!'
Uzunca bir müddet gözlerini gözlerimde sabitleyerek bekledi.
Tanrım kara gözlerinin derinliklerine ilk kez bu denli uzun bakıyordum. Sanki bir tılsım gibiydi , kocaman kapkara bir sihir yahut...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VÂYE
Spiritual-'Bu arada siz kimsiniz?' Sorusu ile zapdetmekte zorlandığım gözyaşlarım usulca intihar ettiler. ' Kusura bakmayın, doktorun söylediğine göre hafızamı kaybetmişim. O yüzden sizi tanıyamadım. Affedin beni. ' diye sürdürdü konuşmasını. Sevdiğim adam...