•Jeongin•
Bu evde kendimi daha rahat hissetmeye başlamıştım. Birlikte bir kaç gün geçirmiş olsakta bana çok sıcakkanlı davranıyorlardı. Hatta şimdiden bir anahtarım olmuştu bile. Bana güvenmeleri daha çok hoşuma gitmişti.
Anahtarı cebimden çıkardım ve kapıyı açtım. Seungmin, Yongbok hyungun omzuna yatmıştı ikiside uyuyordu. Boğazımdaki sert yumruyu yutmaya çalıştım. Beynim uyuşmaya başladı. Neden olduğunu asla anlmadığım bir sızı göğüsümde yer almıştı. Tam kalbimin ortasında.
Beni heyecanlandıran dokunuşu geldi aklıma. Ya Yongbok hyunga da öyle dokunduysa?
Kalbimdeki o sızı tüm vücudumu yakıyordu. Olduğum yerde bu acıyı gözyaşlarımla gidermek istiyordum. Neden olduğunu bilmiyorum? Ama içimdeki ses bunu yapmamı bağırıyordu resmen.
İkisinin dağılmış kıyafetleri ve saçları kendimi nefes almamı zorlaştırmıştı. Kalbime sokulmuş onlarca bıçağı geri çektiler.
Minho hyung merdivenlerden göründü ve salonda gözlerini gezdirdi. Sonra bana baktı. "Günaydın Jeong." dedi fısıldayarak. "Onların kusuruna bakma... Bende onları böyle görmeyi beklemezdim..." salona ilerledi, sehpanın üzerindeki şişeleri ve kaseyi alıp mutfağa ilerledi. Peşinden gittim. Dünden daha iyi görünüyordu. Gözleri yorgun bakmıyordu. Mutfağa vardığımızda ceketimi sandalyeye bıraktıp ve dolaptan bir şeyler çıkarıp kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Minho hyung'ta bana yardım ediyordu. "Alışabildin mi?" diye sordu göz teması kurmaya çalışarak.
Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Seungmin'le aran nasıl?"
"Gayet iyi hyung, bana fazlasıyla sıcak davranıyor." içtenlikle gülümsemeye çalıştım. "Dün hakkında bana anlatmak istediğin şeyler var mı?"
"Basit bir halsizlikti... Seungmin sadece fazla endişeli davranıyor."
"Sonuçta ailesinden birisin hyung. Bu normal." bana anlatmak istemediği şeyler vardı. Minho hyung'un neden benden bir şeyler sakladığını anlayamıyordum. Ailenin bir parçası olduğumu düşünürken benim bilmemem gereken ne vardı? İkimizde sessizce işimizi yapmaya başlamıştık.
Dolaptan çıkardığım portakal suyunu çıkarıp masaya koydum. Masa tamamlanmıştı. Tatmin olmuşcasına sofraya baktım. O sırada Yongbok hyung ve Seungmin mutfak kapısında göründü.
"Günaydın." dedi ikisi bir ağzından.
"Size de günaydın." dedi Minho hyung sitemle. Kaşlarını hafif çattı. "Ben size bu evde içilmeyeceğini söylemedim mi?" derin bir nefes verip yerine oturdu. "Ve o içki şişelerini kim içeri soktu?"
İkiside yaramaz çocuklar gibi başlarını öne eğdiler. "Bir daha olmasın." diyip kahvaltısını yapmaya koyuldu. Seungmin bir anda mutfaktan ayrıldı. İçimden peşinden gitmek geldi. Yapamayacağımı bilmek canımı iki kat daha acıttı.
Seungmin benim için çok farklı bir boyuta taşınıyordu. Gözleri, dudakları, saçları... Bana o kadar iyi geliyordu ki küçücük tebessümü, kalbimde hiç solmayacak güller açtırıyordu sanki. Hiç olmadığım kadar mükemmel hissettiriyordu.
"Eline sağlık Jeongin." Yongbok hyung yerine oturmuş bana bakıyordu.
"Afiyet olsun hyung." kafamı toparlayıp, sandalyeye oturdum. Biraz da olsun düşünmemeye çalışıyordum.
"Günaydın!" Junghoon hepimizden daha enerjikti. Hemen yerini alıp kahvaltısını etmeye başladı. "Eline sağlık hyung."
"Teşekkürler." gülümsedim.
Seungmin elinde Heejin'le geldi. Büyük ihtimalle başı ağrıyordu. Fazla keyifsiz görünüyordu. Kızı mama sandalyesine koydu, ve tezgaha yürüdü. Sütü ısıtmaya başladı.
Yongbok hyung aniden ayağa kalktı. "Bir kaç işim var, çıksam iyi olur. Çok güzel olmuş her şey Jeongin." Junghoon'u ve Heejin'i öptü.
"Beraber gidelim ben seni bırakayım. Arabanı sonra alırsın." Minho hyung'ta ayağa kalktı. "Görüşürüz." oğluna öpücük attı.
Seungmin ve Yongbok hyung birbirine sarıldı. Elimde geldiğince bakmamaya çalıştım. Bu gerçekten iyi hissettirmiyordu.
Beraber çıktıklarında ikimizde hiç konuşmadık ve kahvaltımızı ettik.
_________________;)
Kendinize iyi bakın <33
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Father | MinSung
FanficBaba ne demekti? Nasıl hissettirmekti? Baba nasıl olunurdu? Hiç bir şey bilmiyordu. Küfür, argo, zorbalık, ırkçılık içerir. Ana ship: MinSung Yan Ship(ler): SeungIn, ChanChang, HyunLix