"Üstlerinin adı ne, Binbaşı?!" derken kızgın demiri kolarıma bastırdı. Ne bir tepki veriyor ne de bir mimik oynatıyordum. Dik olan başımı daha da yukarı kaldırdım. " Söylemezsem ne yaparsın, korku?" yüzüme tokat attı. Ağzıma kanın metalik tadı geldi.
"Ölürsün" güldüm. "Vatan sağ olsun"Elindeki kızgın demiri kan göletine fırlattı. " Seni öldürmeyeceğimi mi sanıyorursun, binbaşı?!" Kahkaha attım. " Kendinde bunun farkındasın değil mi? 4 yıl 9 ay 27 gündür bunu söylüyorsun. 'seni öldürücem' aptal budala" karnıma sert bir tekme yedim.
Ağlamak istiyorum ama gururuma yediremiyorum. Canım çok yanıyor ama söyleyecek kimsem yok. Güçlü dur kızım. Sen Ayla Mertoğlu'sun. Burdan çıkabilirsin. Hem sen Asker olmak için bütün aileni karşına almadın mı? Sen evi terk ettin kızım evi!
Karnıma gelen kızgın demir ile düşüncelerimden ayrıldım. "Seni aramıyorlar bile. Seni öldü sanıyorlar kızım ölü!" Gülmemden eser kalmamıştı. "Bak benim ölüme bile saygı duyuyorlar ama senin canlına bile saygıları yok" karnında olan demiri daha da bastırdı.
Beni unutmuşlardı. Ben onlara göre şehittim. En büyük hayalimde şehit olmak ama ben henüz şehit değildim. Evet, canlı yayın yaptırıcaktım.
"Tamam, her şeyi canlı yayında açıklıcam!" Yüzüne baktım. Yüzündeki bıçak izi gülümsemesi ile daha da belli oldu. Şuan bunu söylediğim için kendimden utanırdım ama yaşadığımı göstereceğim tek yol buydu.
"Afferin binbaşı. Doğru yolu buldun sonunda. Şimdi dinlen. Ben bütün hazırlıkları yapaıcam." Dediğinde yüzüne tüküresim vardı ama yapmıcaktım.
Odadan çıkıp, gittiğinde kafamı eğdim. Şimdi iki seçenek vardı. Ya canlı yayında yaşadığımı gösterip, yardım alıcaktım ya da burdan bir şekilde kaçıcaktım. Her zaman 2. Seçeneği seçerdim.
Kafamı zincirli ellerime çevirdim. Zincirden kanamıştı. Kan kolarıma kadar akmış ve kurumuştu.
Sallanan bacağımı dikleştirip, parmak ucunda durdum. Bütün gücümü kullanarak kanlı ve çıplak ayağımı tavana asılı zincirlere doladım. Spiderman olduk be Alya. Kafamı sallayarak düşüncelerimden ayrıldım.
Ayağım ile vidaları döndürmeye başladım. Ayağım vidalar yüzünden kanıyordu ama vücudumdaki yanıklar bu acının üstünü kapatıyordu.
Vidayı açınca soğuk ve bir o kadar soğuk olan zemine düştüm. Bunu neden daha önceden yapmadım ki? Kapıya yavaşça yürüken ne kadar paslanmış olduğumu fark ettim.
Kapının olduğu yere geldiğimde, kulağımı demir kapıya yasladım. Hiçbir ses gelmiyordu. Kapı ile duvar boşluğunun olduğu yere baktım. Kapı kilitliydi. Ellerim ile saçımı karıştırdım. Saçlarım yağdan keçe gibi olmuştu. Elime tel toka gelince kapıyı açtım.
İlk adımımı atınca, temiz havayı içime çektim. Ciğerlerime uzun zaman sonra ilk kez temi havayı içime çekiyorum. Hava ne kan kokuyordu ne de küf. Sanki o havaya büyülenmiş gibiydim.
Yavaş ve temkinli adımlar ile kırık, beyaz renkli duvarlı koridorda yürümeye başladım. Her önüme koruma geldiğinde boynunu kırıp yürümeye devam ediyordum.
Karşıma oda çıkınca, kulağımı soğuk demir kapıya yasladım. Hiçbir ses gelmiyordu. Demek ki içi boştu. Kapıyı aynı şekilde açtım ama bu sefer daha da zorlamıştı.
Etraf düzenli ve temizdi. Kapıyı sessizce kapatıp, kilitledim. Oda da sadece dolap,masa ve yatak vardı. Masanın olduğu yere geçip, her yeri karıştırmaya başladım. Elimde önemli olabilecek tam tamına 12 belge vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korkusuz Asker
Teen Fiction"Üstlerinin adı ne, Binbaşı?!" derken kızgın demiri kolarıma bastırdı. Ne bir tepki veriyor ne de bir mimik oynatıyordum. Dik olan başımı daha da yukarı kaldırdım. " Söylemezsem ne yaparsın, korku?" yüzüme tokat attı. Ağzıma kanın metalik tadı geldi...