1. MERAM

1.5K 58 64
                                    

Bölümde bahsi geçen AYPAM, üniversitelerin bünyesinde bulunan psikolojik araştırma merkezlerinden esinlenilmiş fakat kurguya ait, gerçek dışı bir kurumdur.

⋘⋙

"Çünkü söylenmemiş bir amacın gölgeleri, şimdi kat kat doldurmakta günlerimizi."

(Haruki Murakami - Yaban Koyununun İzinde)

Gün gelecek, tüm doğrular büyük bir yağmalamayla yerini yanlışlara bırakacak sanıyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gün gelecek, tüm doğrular büyük bir yağmalamayla yerini yanlışlara bırakacak sanıyordum. Kötü olabilmemiz için çetin bir savaş verilecek ve gözlerimizi kara bulutlar kapladığında en azından bize bunlar yapıldı diyerek muhtelif bahaneler üretebilecektik. Fakat kimseyi kandırabilecek kadar güçlü olmadık. Biz en zayıftık.

Bu yüzden anlatılacak birer hikayemiz var.

Yine de satırlara düşen gölgelerden görebiliyorum ki güneş zayıfları ısıtmak için üstlerine düştüğünde, beyaz sayfalardan ilk önce onlar silinecekler çünkü en çok... ve daima, sadece kötüler hatırlanacak.

Ben, bizi unutmayın diye hiçbir zaman çok iyiyiz demeyeceğim. Bedenimize kara kostümler geçirmenin sorumluluğunu alamadığım için kötüyüz de demeyeceğim. Size hiçbir şeyi tam manasıyla anlatmayacağım. Kafanız karışana dek bu hikâyeye devam edecek ve elbette, her ölünün bir mezara girmek istediği gibi siz de artık çürümüş kelimelerin arasında bir nihayet arayacaksınız.

Şimdi mezarın altından yoğun soluklar yükseliyor; toprak, kızgın yağın üstüne düşmüş su damlaları gibi hızla kıpırdanıyor. Hissediyorum. Kaynağını yanlışlara dayamış taze nefeslerin dudaklarım arasından içeri sızdığını, kulağıma ilişen her tınının beni ölmek kaidesine yaklaştırdığını ve bu dünyada en çok yanılan gözlerimin yine beklemekle kandırıldığını... Yaşamayı yaşıyorum.

Ölüm beni tıpkı bir polisin suçluyu kovaladığı gibi kovalayacak. Ne var ki ben de çıkmaz bir sokağa çıkana dek koşabilecek kadar nefeslerimi biriktirdim, henüz ölmeyi düşünmüyorum. Sadece o mezarların aklı bir karışsa...

Üç dakikadır demlenen yeşil çay paketini bardaktan çıkarıp dolabın içindeki çöpe attım. Aydınlık mutfak buram buram çay kokuyordu, bu hissi seviyordum. Tezgahtaki kahvaltılıkları masaya yerleştirirken kendi kendime bir şarkı mırıldanmaya başladım. Halamın uyanıp lavaboda olduğunu bilmekten geliyordu rahatlığım, su sesi kesildiğinde buraya geldiğini de anlamıştım.

Çatalları yeşil çay dolu bardaklarımızın yanlarına yerleştirip kapıya baktım. O sırada halam içeri girmiş ve gülümseyerek "Günaydın," demişti.

"Günaydın hala, otur hadi."

Sandalyesini çekip masaya göz attı. Her sabah kahvaltıları ben hazırlardım, bu duyduğum minnet duygusunun bir yansıması değildi. Mutfakta bulunmak, bilhassa bir şeylerle meşgul olmak hoşuma gidiyordu. Hareketsizce durmaktan hoşlanan birisi değildim pek. "Her sabah yapacak bunca farklı şeyi nasıl buluyorsun?" diye sordu yeni denediğim tarife bakarken.

MAKYAVELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin