5

909 179 144
                                    

Önceki bölümü atlamadığınıza emin olun🤍


Kolumdaki kesiklere sebep olan hançer, kalbimi saplayıp geçmiş gibi hissettirirken ayin için Kilise'ye doğru yürüyorduk. Dün gece yaşadıklarımın gerçekliğini sorguluyordum hâlâ. Öyle şoktaydım ki gece boyunca ağzımı açmayarak Tagon'u bile şaşırtmıştım.

Tagon yine beni hastalığı için kullanıp kanımdan içmişti. Onun sebep olduğu kesikler canımı acıtmayalı çok uzun zaman olmuştu ancak dün öğrendiğim gerçek kalbimi gerçek anlamda acıtmayı başarmıştı. O melek yüzlü şeytan bana yalan söylemişti. Daha doğrusu benden gerçeği saklamıştı. Hem de bu gerçek basit olamayacak kadar büyük etkilere sahip bir gerçekti.

Ben resmen Kilise Başkanı'nın oğluyla sevişmiştim. Bu günaha bulaştığımızı öğrenirse bana neler olacağı konusunda endişelenmeden edemedim.

Öleceğimi biliyordum ama bu ölüm Tanrı için olacaktı. Bu bir fedakarlık olacaktı. Eğer bu günah ortaya çıkarsa belki de beni öldürmezlerdi. Belki de beni sürgün ederlerdi. Daha kötüsü, beni Lanetlilere verirlerdi.

Yine de bunu yapamazdı. Çünkü beni ifşa ederse kendisi de ifşalanırdı. Başkan Jang oğlunun bir günahkar olduğunu, hatta Kilise'ye ait olan çocuğa yaptıklarını öğrenirse..

Ne Jang ne de Kraliyet onu yaşatmazdı.

Güvendeydim.

O herkes gibi biri olmalıydı. Oraya günah işlemek için giden sapkın insanlardan farksızdı. O gece onunla denk gelmiş olmam yalnızca bir tesadüftü. Zaten beni gördüğünde tanımıyormuş gibi yapmıştı. İfşalayacak olsa o an ifşalardı. Tuhaf olan ise onu hiç görmemiş olmamdı. Evet Jang'ın bir oğlu olduğunu biliyordum ama yine de onu hiç görmemiştim. Daha öncesinde ayinlere katılanların arasında olduğunu düşünüp nasıl biri olduğunu hiç merak etmemiştim. Şimdi anlıyorum ki o, ayinlere hiç katılmamıştı. O yüzü görseydim kesinlikle hatırlardım. Meleksi yüzü hatırlanmayacak bir yüz değildi.

"Kraliçe sana bakıyor!" Diye uyaran arkadaşımla irkilip hızlıca Kraliçe'ye doğru baktım. Onlara hafifçe selam verip her zamanki yerime oturdum.

"Az kalsın selam vermeden oturuyordun. Aklın yine nerede senin?" Felix kızgınca konuştuğunda onu umursamadan içerideki her yüze baktım.

Kesinlikle burada değildi.

Tuhaf olan şey ise siyahlar içerisindeki yabancı yine aynı köşesinden bana bakıyordu. İçim ürperirken dua etmemiz gerektiği konusunda yanımdaki arkadaşım beni uyardı.

Ayin boyunca köşede oturup bana bakan ürkütücü bedeni izledim. Çoğunlukla yaptığım şeye odaklanamadığım için Tagon'un dikkatini çektim. Muhtemelen azarlanacaktım ama bu şu anda önemli değildi.

Sonunda ayini tamamladığımda yabancı gitmişti. Tagon'un öfkeli bakışlarını görmezden gelirken Kilise'nin çıkışına doğru ilerledik. Sonunda dışarı çıktığımızda bulutlu gökyüzüne rağmen bugün hava yağışlı değildi.

"Başkan Jang'ın dikkatini çektin. Neyin var senin?" Diyen Felix'e baktığımda ilk başta ne diyeceğimi bilemedim. Daha sonra iç çekerek önüme döndüm ve omuz silktim.

"En arka köşede oturan kişi dikkatimi dağıttı. Biraz ürkütücü görünüyordu."

"En arka köşe mi?" Felix kaşlarını çatarak birkaç saniye düşündü.

"Arka taraflar her zaman boş olur."

Adımlarımı durdurup kafa karışıklığıyla ona döndüm.

"Son birkaç gündür her seferinde en arkada tam köşedeydi."

chained soul |Minsung|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin