6

945 171 181
                                    

Dakikalar birbirini kovalarken ikimizin de çıtı çıkmıyordu. Meleksi yüz, gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmıyor bütün bedenimin kasılmasına yol açıyordu. Hoşnutsuzca yatakta doğrularak ona doğru döndüm.

"Kimsin sen?"

Donuk bakışlarından sesimi duyduğu anda bir parıltı geçti. Aynı anda dudağı belli belirsiz kıvrılırken derince bir iç çekti. Yanağına kadar inen uzun, siyah saçını gözlerinin önünden çekti.

"Kim olduğumu zaten anlamış olmalısın."

"Evet, anladım ama sana güvendiğim söylenemez. Bana kendini bambaşka biri olarak tanıttın."

"Ben sana kendimi hiç tanıtmadım." Yavaşça yaklaşıp yatağımın kenarına oturdu. Yakınlığıyla gerilsem de fazla tepki vermemeye çalıştım.

"Benimle ormanda karşılaştın ve sonra da o yerde.."

Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Tek kaşını kaldırmış bana bakarken içimdeki sinire engel olmaya çalışıp olabildiğince soğuk bir ifadeye büründüm.

"Yaptığımız şey.. Kilise başkanının oğlunun bunu yapması ne kadar doğru?"

"Senin yapman ne kadar doğruysa o kadar." Aldığım cevap karşısında dişlerimi sıkarken elini boynuma doğru uzattı. Boynumdaki yaraya dokunmasına izin vermeden elini ittim.

"Orada ne işin vardı?"

"Ben oraya her zaman giderim. Orası benim ikinci evim." Derken yüzünde sinir bozucu derecede keyifli bir ifade vardı.

"Neden bana kim olduğunu söylemedin?"

"Kim olduğumu sormadın."

"Ama ben.. Sormuş olmalıyım."

Hiçbir şey söylemeden boynuma tekrar uzandı. Bu defa karşı çıkmadım. Yara izimin üzerine baş parmağını hafifçe bastırdığında küçük bir sızı hissettim. Baş parmağını yaranın üzerinde gezdirdikten hemen sonra dudaklarına götürdü ve yavaşça emdi. Ağzından çıkardığı parmağına afallayarak baktığım sırada dudakları yana kıvrıldı.

"Yalnızca küçük bir kesik." Diye mırıldandı.

"Başkan Jang oraya gittiğini biliyor mu?" Sorum karşısında gözleri yara izimden yüzüme çevrildi.

"Ya biliyorsa?"

"Biliyor olsa yaşıyor olmazdın."

"Nereye varmaya çalışıyorsun?" Diye sorarken gözlerimin içine merakla bakıyordu.

"Benden kimseye bahsettin mi?"

"Ah, yani tehdit ediyorsun." Diye mırıldanırken benden biraz uzaklaştı.

"Tehdit değil sadece soruyorum." Dedim düz bir sesle.

"Kimse bilmiyor." Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı. Göz kapaklarım aşağıya doğru düşerken burnuma dolan kokusuyla sarhoş olmuştum.

"Yalnızca sen ve ben." Diye fısıldarken nefesi dudaklarımdaydı. Kendime hakim olmak zorundaydım.

Bana neler oluyordu?

"Uzaklaş." Diye uyardım onu.

"Bunu neden yapayım?"

"Çünkü bu günah."

"Ama istiyorsun. Gözlerinde görebiliyorum."

"Beni günahına çekmeye çalışma." Diye sert bir sesle uyarıda bulunduğumda sırıttı.

"Bu günahı çoktan işledik biz." Derken burnunun ucunu benimkine sürttü.

Tiksindiğimi belli eden bir yüz ifadesiyle onu ittiğimde bir anlığına afalladı. Daha sonra iç çekerek benden uzaklaştı.

chained soul |Minsung|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin