Dondurucu soğuk suratıma sertçe çarpıyordu. En çok üşüyen yerim burnumdu bu yüzden kıpkırmızı olmuştu.
Hayatımda ilk defa bu kadar üşüyordum. Ben böyle havalarda daima sıcak yerlerde bulunurdum. Hasta olmamam için etrafımdaki herkes ilaçlar hazırlayıp odamı sıcak tutarlardı. Bu yüzden nadiren hasta olurdum.
Şimdi ise yanımdaki soğuktan hiç etkilenmeyen varlıkların arasında hayatta kalmaya çalışıyordum.
"Hazır mısınız?" Diyen Minho çantalarını hazırlayan adamlarına doğru döndü.
"Onun çantasını taşımak zorunda mıyız?" Jeongin söylenerek konuştuğunda Changbin pür dikkat beni izliyordu. Onun burada oluşu beni öyle rahatsız ediyordu ki kafamı çevirdim.
"Birkaç parça kıyafeti taşıyamıyor musun?" Minho onlara karşı öyle soğuktu ve sertti ki şikayet etmelerine asla izin vermiyordu.
"Kendisi de taşıyabilir majesteleri." Chan araya girince Minho git gide sinirleniyordu.
"Sizi yanıma biblo gibi durmanız için almadım, değil mi? Saray askerleri küçücük bir çantayı dahi taşımaktan acizse neden işlerinden ayrılıp kasabaya taşınmıyorlar?"
Cevabını alan iki genç adam susarak önlerine dönerlerken gidip çantamı ellerinden alıp taşıma fikri beni yiyip bitiriyordu. Yine de yapmadım. Madem benden hoşlanmıyorlardı, öyleyse ben de onlardan hoşlanmayacaktım.
Kibirli bakışlarımı direkt olarak Chan'ın gözlerine diktiğimde pelerinini sertçe düzeltip önüne döndü.
Öyle çok alışmıştım ki etrafımda bana hizmet eden insanların olmasına. Ayak işlerini yapmak tuhaf geliyordu.
"Başka sorun yoksa yola çıkabiliriz." Diyen Minho itiraz kabul etmeyerek beni kolumdan tuttu ve yanında yürüterek ilerledi.
Bırakması için kolumu kendime çektiğimde yan yana önden ilerliyorduk.
"Chan ve Jeongin arkamızdan gelsinler. Seungmin ve Changbin, siz de önümüzden ilerleyin. Konumlarınızı bana açıklattırdığınız için hiç utanmıyorsunuz değil mi?" Minho'ya yandan bir bakış attığımda yüzünde gördüğüm kibirli ifadeyle istemsizce sırıttım.
Diğerleri onu dinleyerek pozisyonlarına geçerken Hyunjin biraz arkamızdan yürüyordu. Bana diğerleri gibi kötü bakmıyor veya kötü davranmıyordu. Yine de ona minnettar olacak değildim. Sonuçta buradaki herkes beni ölüme götürüyordu.
Yan yan Minho'ya bakmaya devam ederken o da aynı şekilde bana bakınca duraksar gibi oldum ama kolumu hafifçe tutup yürümeye devam etmemi sağladı. Hareketlerinin zerafeti ve dokunuşunun yumuşaklığı beni şaşırtıyordu.
"Bunca yolu nasıl geldik?" Bunun cevabını gerçekten merak ediyordum. Saray'dan çok uzak olduğumuz belliydi. Bilincim kapalıyken beni buraya nasıl taşımış olabilirlerdi?
"Yolculuk boyunca seni kucağımda taşıdım." Şaşkınlıkla ona baktığımda sırıttı.
"Bütün yolculuk boyunca mı?"
"İnsan olmadığımızı unutuyorsun."
"Ben de insan değilim ama sizin gibi de değilim." Diye mırıldandım önüme dönerek. Kar yüzünden zar zor yürüyordum.
"Sen yarı insan yarı Meleksin. Yani Nefilimsin. Bizim kadar dayanıklı olmama sebebin melez olman."
"Başka nasıl güçlerin var?"
"Benimle sohbet etmek mi istiyorsun?" Diye şaşkınlıkla sorduğunda pelerinime iyice sarındım.
"İsteyemez miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
chained soul |Minsung|
FantasyAşkın ve eşcinselliğin yasak olduğu bir dünyada, kendini Tanrı için kurban edecek olan bir gencin hikayesi. • Ben Tanrı'nın seçtiği özel bir varlıktım. Kanım özeldi ve Kilise içindi. Zamanı geldiğinde görevimi yerine getirecektim. Yaşama sebebim bun...