''Aylar oldu bu eve gelmiyorsun, şirketin avukatlarını yemeğe çağırdım gün pat diye gelmekte neyin nesi? '' Melih beyin ardından çok geçmeden Ateşin sesi gelmeye başladı.
''Haber vereceğimi düşündüren ne sana'' sesi, söyleme tarzı öyle umursamaz ve alaycıydı ki bir an babasıyla nasıl böyle konuşuyor diye düşünmeden edemedim. Demek ki herkes benim gibi babasından korkmuyordu deliler gibi.
''Amacın ne inan bilmiyorum oğlum '' Ateş babasının lafını kesip
''Önemli bir şey varsa söyle, gideceğim.'' Bir süre sessizlik olunca çıkacaklarını düşünüp hızlıca salona geçip ikili koltuklardan birine oturup elime telefonumu aldım. Masaya gitmeyi düşünmüyordum. Kendime hakim olamazdım bu defa. Gülün ve barışın mesajlarını cevaplarken salonda yankılanan ayak seslerini duysam da başımı kaldırıp bakmadım. Kim olduğuyla ilgilenmiyor, sadece telefonuma bakıyordum. Barışın yazdıklarını yüzümde engelleyemediğim gülümsemeyle okurken telefonum sertçe elimden çekildi.
Telefonumu çeken Ateşe tam bağıracaktım ki nerede olduğumuzu hatırlamış kendimi dizginlemiştim.
''Telefonumu ver '' kaşları çatılırken ben daha ne olduğunu anlamadan kolumdan tutarak evden çıkardı. Kolumu çekmeye çalışıyor artık çekinmeden bağırıyordum. Bu defa öyle susup istediklerini yapmayacaktım.
''Bırak beni '' diye tekrar bağırdığımda hiç oralı olmadan yürüyordu. Bizi gören takım elbiseleri adamlar başlarını eğmiş büyük bahçe kapısını açmışlardı anında. Bir an baba diye bağıracakken kendimi zaptetmiştim. Ölsem bile ondan yardım istemeyecektim. Gece mavisi bir arabanın önünde durduğumuzda bedenimi sertçe kapıya savurup, aramızdaki mesafeyi iyice kapatmış nefesi yüzümü okşarken
''Tek kelime daha edersen hiç istemediğin şeyler olacak'' kaşlarımı çatıp
''Uzak dur bende deli misin sen nerede yaşıyoruz? '' onu itmeye çalışan ellerimi karnımda birleştirip sıkıca tutarken derin bir nefes alıp
''Afra, sus '' gözlerim eve kaydığında yemeğe gelen birkaç adam ve yanlarında gelenler camdan merakla bize bakıyordu. Babam ve Melih bey hariç..
''Herkes bize bakıyor bırak artık beni '' daha fazla sabredemimiş olacak ki bedenimi ters çevirip göğsünü sırtıma yaslarken kulağıma
''Gidelim o zaman '' deyip arka koltuğa oturttuktan sonra hızlıca sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırmıştı. Kapıyı açmaya bir türlü başaramamıştım. Kilitlemişti pislik. Ormanlık alana geldiğimizde tek katlı etrafında başka evin bulunmadığı evin önünde durdurmuştu arabayı.
Oturduğum yere iyice sinmiştim. Benim olduğum tarafın kapısını açınca hızlıca diğer tarafa gidip
''Gelmek istemiyorum '' dediğimde derin bir nefes alıp tekrar bana uzandığında iyice geri çekmiştim bedenimi. Şimdiye kadar gördüklerimin arasında en sakin haliydi bu. Onca karşı çıkmama rağmen derin nefes alıp vermekten başka tepki vermiyordu. Gelmeyeceğimi anlamış olacak ki arabanın etrafında dolanıp olduğum tarafa gelince hızla diğer taraftan inip koşmaya başladım. Üzerimdeki elbise ve ayağımdaki topuklular yüzüne hemen yakalanmıştım. Bir elini baldırlarıma yerleştirip kucağına aldığında başım sırtına değiyordu. Etrafı ters görmeme rağmen doğrulmaya çalışıp
''Buradan bir kurtulayım, ilk işim senden şikayetçi olmak '' cevap vermek yerine evin kapısını açmış içeri girmemizi sağlamıştı. Koridorun sonunda odaya girdiğimizde üzerimde gerginlik artmıştı. Konuşmaya çalışıyor doğru kelimeleri bir araya getiremiyordum. Bedenimi yatağa bıraktığında hızla doğrulup üzerimi düzeltmeye çalıştım. Elbise kalçama kadar sıyrılmış, askının teki omzuma düşmüştü. Karışan saçlarım da cabası.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ TOPRAK
Novela JuvenilKusursuz bir şekilde yakacağım alevi söndürmeye benim dahi gücüm yetmeyecekken 'niye bunu yapacaktım? bedenimdeki şeytanın benden korkmaması için hiçbir sebep yoktu öyle değilmi ;) *** ''Ben fare değilim '' elime ne geçiyorsa duvara fırlatıyordum '...