olamamışlar

19 2 1
                                    

Elimdekini kenara koyuyorken uyuşmuş parmaklarıma baktım. Yanıma gelen Ateş'e bakıp gözlerimi kaçırdım. Topuklularımda yerdeki kan gölüne basmamaya çalışarak köşedeki bir sandalyeye oturdum. Nefesimi kontrol ediyorken ne yapacağımı bilemiyordum. 15 dakika boş gözlerle yerdeki cesete baktıktan sonra derin nefes bırakarak gerçekliğe döndüm. Ateş'in ilerde kendini duvara yaslamış beni izlediğini gördüm. Bedenini süzüp gözlerimi önce onun dağılmış takım elbisesinde gezdirdim. Parmakları cebinden sigarasını çıkarınca bakışlarım bu sefer üzerindeki gömlekte dolandı. Kan lekeleri midemi bulandırıyordu. Ellerimi yüzüme getirip mırıldandım sessizce.

'Sigara içmenden nefret ediyorum'

Bakışlarının bana döndüğünü hissettiğim sırada çakmağın kapanma sesini duymuştum. Çok sessizdi bugün normalin aksine. Bianda kapı hızla açılınca ürkerek oraya baktım. Nefes nefese Toprak'ı görmek beklediğim bir şey değildi. O önce yerdeki cesete sonra bana dönmüştü. Hızlı şekilde yanıma gelirken cesete basmayı umursamamıştı bile. Anlık kan damlası ayakkabıma şıçrayınca oraya doğru baktım. Toprak önüme diz çöküp elleriyle yüzümü kendine çevirdi. Biraz beni kontrol edip sinirli bir nefesle Ateş'e döndü.

- Amına koduğumun salağı sana kaç kere dedim Helen'in böyle şeylere tanık olmasını sağlama diye. Anlamıyor nusun o senin gibi değil.

Beni direkt kucağına aldığında üzerimdeki dizlerime kadar kabarık olan siyah elbisemi inceledim. Üzerimdeki hiç kan yoktu. Az önce köşeye bıraktığım silaha döndü gözlerim. Konuşacak gibi hissetmiyordum. Toprak beni tutuyorken kollarımı sıkı şekilde boynuna sarıp gözlerimi kapattım. Burdan gitmek düşünebildiğim tek şeydi.

- Bırak onu.

Duyduğum ses ile gözlerimi açtım. Toprağın adımları yavaşlayıp durdu ve beni daha sıkı tutuyorken Ateş'e döndü. Ne olduğunu anlayamazken bakışlarımı Ateş'e çevirdim. Keskin bakışları benimkileri bulduğunda bu sefer öfkeli olduğunu hissetmiştim. Anlamıyordum olan hiç bir şeyi.

- Ne diyorsun lan sen?

Toprak beni daha sıkı tutuyorken Ateş yaslandığı duvardan ayırdı bedenini. Ellerini ceplerine koyup emin şekilde irislerini beni tutan bedene kitledi.

- Ne olduğumuzu görmesi, yaşaması gerekli. Nasıl hayatta kalıcak başka türlü?

İçimden sadece küfür ediyordum şuan bu sinirli nefes alış verişi çok iyi tanıyordum. Toprak yavaşca kollarını gevşetiyorken Ateş'in emirini yerine getirmediğini biliyordum. Çocukluk arkadaşımın nefes alış verişinden bile şuan yaşanacakları tahmin edebiliyordum. Beni yavaşca bırakıp parmaklarını bileğime geçirip geriye itti bedenimi. İkisinin kavgalarından yılmıştım ama özellikle tam şuan bütün iliğimle kemiğimle nefret ediyordum. Zihnimde sadece bu odadan, bu ülkeden çıkmak vardı.

Tahmin ettiğim şey gerçekleşiyorken Toprak sert bir yumruk attı. Ateş çok kıpırdamazken sakince kömür rengi saçlarının yüzüne düşen kısmını geriye attı. Toprak hala burnundan soluyorken o dilini yumruğu yediği dudağının etrafında dolandırıp sırıtmaya başladı.

- Onu korumuyorsun sadece gerçeği yok sayarak daha da zarar veriyorsun.

Toprak duyduğu cümlelerden sonra bütün öfkesiyle yakasına yapıştı. Ateş'in sırtı sert şekilde duvarla birleşiyorken derin nefes bırakarak ikisine baktım. Hala çocuk gibiydiler. Gözümde tek canlanan anlar lisedeki kavgalarıydı. Bu ikisini hiç bir şey adam edemeyecekti sanırım. Yavaş adımlarla yaklaşıp elimi Toprak'ın omzuna koydum.

'Bırak'

O kadar sessiz söylemiştim ki ikisinin nefesleri arasında kaybolmuş gibi hissediyordum. Toprak sinirle hırpalayarak bıraktı. Kolumu sertçe tutup beni sürüklemeye başladı. Odadan çıkıyorken gözlerim keskin bakışları ile birleşti Ateş'in. Bu gözleri ilk ne zaman gördüğümü çok net hatırlıyordum.

- Kahveniz.

Düşünceli şekilde de olsam yüzümdeki sahte gülümseme ile servisi masaya bıraktım. Gözlerimi kaldırınca gördüğüm gözlere en fazla iki saniye bakmıştım. Yaydığı enerji tuhaf geldiği için geri çekilip, etrafında oturan ebeveyinlerine döndüm.

- Fal da baktıracak mısınız efendim?

Onlar başını olumlu sallayınca anlamış mırıltılar çıkarıp defterime not ettim. Sonra yanlarından uzaklaşıp kafenin ucunda masada oturan yengemin yanına geldim.

- Müşteri var üç kişiler kaç kişiye bakılacak bilmiyorum.

Yengem gözlüklerini başına kaldırdı ve kaşlarını kaldırarak uzaktaki masaya baktı. Perdesini biraz daha kenara çekince bakışları değişmişti.

- Yine bu mafya bozuntusu gelmiş.

Dediği ile bakışlarım direkt oraya dönmüştü. Mafya mı? Dediğini yanlış duyduğumu umuyorken yengem perdesini bırakıp gözlüklerini tamamen çıkardı. Sonra bana dönüp derin bir nefes verdi. Yengeme degişik tiplerin geldiğini duymuştum ama bir mafyanın batıl inançları olması daha önce görmediğim bir şeydi. Onlara geri bakışlarımı çevirdiğim sırada yengem gülümseyip konuştu.

- Adamın yok karısının var.

Anlık anlamayarak ona geri başımı çevirdiğim sırada bana bakarak ekledi.

- "Batıl inançları" olan eşi.

Dedi gözlerimin içine bakarak. Fala inanmadığımı bildiği için sık sık içimden ne geçtiğini bildiğini vurgulamayı seviyordu.

Dediklerini umursamazca omuz silkip geri yürüdüm mutfaga doğru. Çift ve çocuklarının önünden geçiyorken son bir bakış attım. Ortalarında oturan oğlanın bakışlarını hiç çekmediğini fark ediyorken o an tek düşündüğüm bu insanları bir daha görmeyecek olduğumdu.

17 yaşında haberim bile yoktu bu insanların bütün hayatım olacağından.

painting a dreamWhere stories live. Discover now