do you think friendship last forever?

11 2 8
                                    

İki haftalık tatilin her gününü neredeyse üçümüz birlikte geçirmiştik. Her gün aslında aynı şeylerdi. Ya bir yerde buluşuyor yemek yiyor konuşuyor ya Toprak'larda oturup oyun oynuyorduk. Bazen hava kararınca gerilim filmi izleyip sonunu tahmin etmeye çalışıyorduk. Bizim için kamptı bunların hepsi. Geceleri bazen ben Toprak'larda kalacağım zaman Ateş geç saate kadar beklerdi bizimle. Radyo tiyatroları dinler katili bulmaya çalışırdık. Bunu yaparken sanki birlikte bir çadırın içindeyiz diye hayal ederdik. Uzakta bir ormandayız çadırımız kamp ateşimiz ve yıldızlar var gibi.

Toprak'ın yatağına yan yana uzanır tavanda yıldızlar var gibi davranırdık. Havalar tam ısınmaya başlamadan önceki en soğuk evredeyken Toprak'ın küçük elektirikli ısıtıcısını kamp ateşi gibi hayal ederdik. Sabah takılmalarımızdan akşamlar artınca sanırım gecenin getirdiği iç dökme ile daha çok şey anlatırdık birbirmize.

Her şeyden bahsederdik. En saçma konudan en çok tartışılan ahlaki denklemlere kadar. Gençtik ve düşünecek çok şeyimiz vardı. Cinsiyet rollerinden bahsederdik uzun uzun. Oturur elementlerin hangileri en güçlüsü diye tartışırdık. İzlediğimiz film ve yapıların içinde geçen en ufak olayı durdurup uzun uzun konuşurduk.

Ben filme devam edelim demesem çoğunlukla filmden uzun konuşacak oluyorduk. Bazen ailelerimizden bahsediyorduk. Ben annemin ne kadar baskıcı olduğundan dert yanardım. Küçükken olan, kimseyle paylaşmadığım olayları o ikisine anlatırdım. Toprak babasıyla olan anlaşmazlıklarından dert yanarken annemle babasının ne kadar benzediğini fark ederdik. Ateş çok konuşmazdı. Babası hep uzaktaydı iki üç kere bile görmüş müydüm apartmana girerken bilmiyorum. Annesi çok sessiz duruyordu ama hep çok gergin bir ifadesi vardı.

Ateş arada annesinden hayıflanırdı. Çok seviyor gibi konuşmasa da değer verdiği belliydi. Babasına hiç katlanamıyordu. Onu memnun etmenin imkansız olduğunu söylüyordu. Mafyaya dair bir konu açılmıyor bende açmıyordum.

Günler hızla geçerken iki haftanın son gününe gelmiştik bile.

- Yarın okul var.

Sitemli sesi ile Toprak elinde tuttuğu cipsi hırsla yerken başımızla onayladık. Ayaklarımı elektrikli sobaya dayamış ısıtıyorken biraz sessiz kaldık.

- Yarım dönem kaldı.

Dedi Ateş sessizce. Başımızla onay verdik bu sefer Toprak'la ikimiz. Ateş ise başını geriye atıp yerde oturduğumuz için kafasını Toprak'ın yatağına dayadı.

- Sizde ölümden sonrası var mıdır?

Ben ayaklarımı çekip kendime doğru toparladım. Daha çok onlara dönüp tavanı izleyen Ateş'e baktım.

- Varsa bile eminim birbirimizi bulurduk üçümüz. Yoksa da bir dahaki hayatta bulurduk.

Ateş söylediğim üzerine bana doğru çevirdi kafasını.

- Gerçekten arkadaşlıkların sonsuza kadar süreceğine inanıyor musun?

- Olmaması için neden göremiyorum.

Son eklediği cümle ile hepimiz Toprak'a dönmüştük. Ağzına tıktığı bütün cipsleri çiğnerken hırslı şekilde yüzünün komikliğine tez düşen şekilde ciddi konuştu.

- Olmaması için bir neden göremiyorum.

Tekrarladığı sırada Ateşe baktım. Toprak'ın bunu söylemesi onu rahatlatmış gibiydi. Bunu duymaya ihtiyacı var gibiydi. Gülümsediğini görünce ben de gülümseyip önümüzde tabaklarda duran jelibonlardan yenemye başladım. Bu anıları bir ömür geçse unutmama biliyordum.

painting a dreamWhere stories live. Discover now