"Prens hazretleri geliyor."
Ondan bahsedilmesinin kalbimi hızlandırması iyi değildi, hem de hiç iyi değildi.
Beni dinle minik kalbim, biz olmayız olamayız. Ayrı zamanların insanıyız bu ayrı dünyaların dan daha imkansız, sonu ayrılık olan bir ilişkiye başlamayacağım kendine gel. Onu görünce, duyunca, düşününce hızlanmayı bırak.
İçeri giren prens ile yüzüm de bir değişim olmaması için kendimi zorlarken Armin ayağa fırlayıp prensin boynuna sarıldı.
"Abi seni çok özledim."
Başını okşayarak öpen prensi izlemek içimde bir yerlerde hiçbir zaman böyle bir duygu tatmayacak olmamın bilinci beni burktu. Hep bir abim olsun isterdim, beni babamdan koruyabilecek kadar güçlü ve uzun boylu bir abi.
"Bende seni özledim, Lamia ile tanışmışsın."
"Evet, onunla daha erken tanışmalıydım sarayda ne kadar canımın sıkıldığını biliyorsun bizi neden tanıştırmadın?"
"Vaktim olmadı."
Peh dermiş gibi güldüm vakti olmamış, vaktin yok madem bırak beni. Bu ara prense olan sinirim zirveye ulaşmıştı. Bana defalarca inanmamasını göz ardı etmiş gibi görünüyordum ama edemiyorum. Sözde dışarı çıkacaktık, bir çıkıyorum prens bey ortada yok.
Beni gerçekten deli ediyor!
Kendi düşüncelerim ile boğuşurken prenses ile bulut ne ara odadan çıkmıştı, prens bana ne ara bu kadar yaklaşmıştı? Farkına varamadım.
"Lamia, son anda kral çağırdığı için gitmek zorunda kaldım, üzgünüm."
Yüzüne bir tane patlatmak istiyorum.
Onu duymazdan gelip başımı diğer tarafa çevirdim."Bana bakar mısın güzelim?"
Hayır.
Ayağa kalkıp omzuna çarparak yanından geçip odadan çıktım. Prenses yoktu fakat bulut kapıdaydı. Ona da sinirliyim, Bulutu da görmezden gelip yürümeye başladım. Yanıma yaklaşan bulut yüzüme bakıyordu muhtemelen konuşmak istiyordu ama çekiniyordu.
"Siz dışarı çıkmadan beş dakika önce prens çağrıldı. O vakte kadar kapıda sizi bekledi."
Yanımızda kimse yoktu, ne kadar korkunç görünüyorsam normalde yalnızken benimle resmi bir şekilde konuşmazdı.
Bu kadar sinir iyi değildi. Burnumdan derin bir nefes alıp ağzımdan verdim.
Bir, iki, üç-
"Lamia"
Dört, beş, altı
"Bir prensi peşinden koşturduğunun farkında mısın?"
Dokuz, on, on bir
"Lami-"
"Ne var!? Ne!"
Ağrıyan boğazım ile yüzümü buruşturdum, o an koridorda bize bakan askerleri farkettim farkında olmadan fazla ilerlemiştim. Prensin suratı buz kesip çatladı sanki, bakışları ile yutkunup bir adım geriye gittim.
"Boşaltın burayı."
Bağırmamıştı, bağırsaydı daha az korkardım muhtemelen. Tüm askerler koridoru acele ile terk ettiler, Bulut kaldığı için mutlu olacaktım fakat prens ile aralarında geçen o garip bakışmalar dan birini daha yaptılar ve Bulut da gitti.
Etrafta sadece benim nefes sesim ve prensin adım sesleri vardı. Gözlerimi yumdum, gözlerimi açtığımda evimde olacağım. Bütün bunlar birer kâbus ve hayatıma şükrederek devam edeceğim.
Tuttuğum nefesimi yavaşca bıraktım gözlerimi açtım. Üzerime eğilmiş olan prens ile irkildim. Kâbus değildi, kâbusu yaşıyorum.
"Buradan çıkan askerler ne bekliyorlar biliyor musun Lamia?"
Başımı iki yana salladım.
"Onları çağırmamı ve senin cezalandırılmanı istememi. Ceza olarak ne vermemi bekliyorlar biliyor musun?"
Başımı tekrar iki yana salladım.
"Ölüm."
Ölümden korkmayı bırakalı uzun zaman olmuştu. Buraya geldikten sorna ise benim için tamamen anlamsız bir hale gelmişti. Şuan yaşıyor muyum? Aklım bana oyun mu oynuyor? Belki de düştükten sorna kafamı vurdum ve şuan akıl hastanesinde tedavi görüyorum?
Benden cevap bekleyen prense kocaman gülümsedim.
"Yap o zaman."Bunu beklemiyordu, afalladı. Belki de ona tekrar bağırıp onu suçlamamı bekliyordu fakat yorulmuştum. Sanırım pes ediyorum.
Kaşları çatık bir şekilde bana bakan prens den atak bekliyordum. Askerleri çağırmasını bekliyordum fakat o bileğimden tutup beni peşinden sürüklemeye başladı.
Hızına ayak uydurmaya çalışırken geçtiğimiz ilk koridorda Bulutu gördüm endişeli gözler ile bana bakıyordu. Gerçekten beni Arkadaşı olarak görüyor olmalıydı.
Prensin odasına geldik odanın ortasına gelip bileğimi bıraktı.
"Ne dedin sen?"
Öylece ona baktım sinirli bir şekilde odada volta atıyordu. Gerçekten yorulmuştum.
"Ölmek mi istiyorsun Lamia!?"
"Ne fark eder?"
"Ne?"
"Başka bir zamandan gelmiş başına bela olmuş birinin ölmesi ya da bunu istemesi ne fark eder prens?"
"O birinden adım yerine 'prens' i duymak istemiyorum."
Yanlış, bu yanlıştı.
"Benden ne istiyorsun prens?"
"Şu şekilde donuk bakmayı kes sanki karşımda başka biri var."
"Gitmek istiyorum."
"Bu ölmeni istemen ile eş değer, dışarda hayatta kalamazsın."
"Neden? Senin ülkende katiller serbest mi?"
"Peşinde birileri var, bunu sen de biliyorsun. Aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkıldım."
Alayla güldüm
"Ben çok mutluyum aynı şeyleri tekrarlamaktan."Sinirler saçlarımı karıştırıp etrafa baktım.
"Senin odan da falan kalmayacağım. Sen de kaldığım odaya gelmeyeceksin. Hangi sıfalta benimle uyuyorsun? Ya da dur sen prensin sonuçta değil mi burada değişen beni sıfatım. Bir f-"
"Sus! Sakın devamını getirme, sana böyle hissettirdiğimi bilmiyordum."
Bana böyle hissettirmiyorsun ama bu yanlış.
Bana yaklaşmış olan prensten uzaklaşmak için bir adım gerilerken kapı çalındı ve içeri bir asker girdi.
"Prensim Tiana başlamak üzere."
Korkuyla irkildim, başım dönerken prense yapışıp kolunu tuttum. Bana dönen prens karşındaki askere baktı, bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.
"Beni çağıran oydu."
Yutkundum bedenim kasılmıştı.
"O beni götürdü."
...
Daha uzun yazmak isterdim ama gözüm acıyor.
Siz Lamia yerinde olsaydınız ne yapardınız?
Sizce Lamia nın peşinde kim var?
![](https://img.wattpad.com/cover/336996324-288-k473498.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VANİA KRALLIĞI
Historical FictionArkeolojik çalışma yaptığı sırada geçmişe giden bir kadın tarihi değiştirebilir miydi? [Tamamen hayal ürünüdür.] #Tarihi 1