4. BÖLÜM

6.6K 461 17
                                    


Eskiden babamın çok değer verdiği bir gemi vardı. Kocaman bir cam şişenin içinde siyah yelkenleri olan geminin üstünde kırmızı elbiseli bir kadın vardı. O kadar hoşuma giderdi ki, bazen kendimi o kadın gibi hayal ederdim. Geceleri gözlerimi kapatır 'şimdi üçe kadar sayacak ve orada olacağım' derdim.

Hiçbir zaman orada olamadım. Küçük olan ve henüz bir şeylerin farkında olamayan ben eğer ki o kadın olursam babam beni sever sanmıştım. Değer verir arada bir konuşur.

Babam, bazen oturur saatlerce o kadını izlerdi. Sadece o cam şişe içindeki gemiye bakarken gözlerinde şevkati görürdüm. Vay be derdim demek ki güzel bakabiliyormuş.

Babamın evde olmadığı bir akşam. O gemiyi yakından görmek istedim. Elime alıp kaldırırken o kadar ağır olabileceğini düşünememiştim.

O geminin elimden düşüp parçalanması, hâlen gitmez o görüntü gözümden. Korkuyla yere eğilip camları birleştirmeye çalışırken babam gelmişti.

Omuzlarımdan tutup kaldırmıştı beni sertçe ayağa.
"Tek değer verdiğim şeyi nasıl alırsın benden!?"

Evet, tek verdiği şey o gemiydi. O an gerçekten de bana değer vermediğini anlamıştım. Ellerim kanıyordu, sandım ki ellerimi gösterirsem üzülür kızmaz bana.

Sol avcumu kaldırdım havaya
"Bak baba kanıyor."

O gün beni hastaneye götürmediği için sol avcumda kalan o yara izi yakmıyordu canımı. Benim canımı hâlen yakan, sağ yanağımdaki o sızıydı. İzi kalmamıştı ama garip bir şekilde ara sıra sızlıyordu.

Şuan ki durumum bana o anları hatırlatmıştı. Korkuyordum, çaresizdim, açtım ve karşımdakinden medet umuyordum.

"Şuan nasıl düşündüğünü tahmin edebiliyorum ama ben ne başka bir ülkedenim ne de beni biri yolladı."

Kasılan yanakları ile dişlerini sıktığını anladım. Daha ne kadar sert bakabilirdi gözleri bilmiyorum ama sanki gittikçe rengi kararıyordu.
"Kimsin sen dedim?!"

"Lamia, adım Lamia ben gelecekten geldim."

Beni iterek bırakıp sıkıntıyla geri çekildi. "Saraya nasıl girdin?"

"Ben göl kenarındaydım. Yaralı bir kedi görünce yardım etmek için peşinden gittim sonra bir kapı gördüm. Kapıdan aşağı düştüm senin odana."

"2023 yılından geliyorum. Arkeolojik çalışmalar yapıyorum."

Sanki konuşmuyormuşum gibi boş gözlerle bakıyordu bana.
"Sana diyorum duymuyor musun?"

"Muhafızlar"

Gür bir şekilde kapıya bağırdı. Odanın kapısı açılınca bir kaç adım geriledim. "Zindana kapatın." Muhafızlar bana yaklaşmaya başladı gerilemeye çalışırken masaya çarptım.

"Senin sırrını biliyorum özel gücünü."

Muhafızların adımları sekteye uğrarken prens hışımla bana döndü.
"Götürün onu!"

Kollarımdan tutan muhafızlar dan kaçmaya çalıştım ama ne fayda.
"Bırakın beni!"

Kollarımı o kadar sıkıyorlardı ki sanki birazdan derimin altına geçecekti parmakları.

Odadan çıktık, sayamadığım kadar koridor geçtik ve sayamadığım kadar kat aşağı indik. Son geldiğimiz kat o kadar kötü kokuyordu ki soluduğum hava içime batıyordu sanki.

Bir yerin kapısını açıp içeri fırlattılar beni. Zifiri karanlıktı, yerler ıslaktı sanki bir buzdolabının içinde gibiydim. Soğuktan dişlerim titrerken, sırtımı duvara yasladım. Duvarda ıslaktı, dizlerimi kendime çekip başımı dizlerime yaslarken gözümden akan yaşın sıcaklığı kavurdu beni.

...

Hakim bakış açısı

Odadan çıkarılan kadın ile prens, kadının çıktığı odaya girdi. Her şey yerli yerindeydi. Prens odaya girdiği ilk anda orada biri olduğunu anlamıştı. Biraz çalışma masanın da çalışmış, sonra bilerek sırtını dönüp uzanmıştı yatağa.

Saatler geçmesine rağmen bir şeyin olmamasıyla sıkılmaya başlamıştı tam ayağa kalacakken, odanın kapısı açıldığını duyunca kıpırdamadan durmuştu.

Prens, sert adımlarla giysi odasından çıkıp çalışma masasına oturdu. Hiç bir evrağı eksik değildi. Sinirle gözlerini yumdu. Nasıl da asi bakıyordu gözleri bu zamana kadar kimse ona o şekilde bakamamıştı.

Delirmiş olmalı diye düşündü. 2023 yılından geliyormuş. Peki ya söyledikleri ya gerçekse? İçindeki kuşku ile ayağa kalkıp peceresini açtı, penceresinin önünde yuva yapan kuşu avuçlarına aldı. Kuştan duydukları ile sıkıntı ile kuşu yuvasına geri bıraktı.

Bu gece mahzende kalsın diye düşündü prens, biraz gözü korksun.

...

Lamia'dan

Dudaklarımdan ayrılan soğuk havanın sigara dumanı gibi yayıldığını göremesem de tahmin etmem zor değildi. Ölecektim, soğuk havaya karşı her zaman hassastım zaten.

Her kışı hastalıkla geçirirdim. Beş dakikalığına markete gitmem bile yeterdi hasta olmama. Ayaklarım üşüyordu, hareket ettirmeye çalışıyordum fakat hissedemiyordum.

Geriye kayan gözlerimle daha fazla dayanamayarak bilincimi kaybettim.

Boğazımdaki kurulukla yutkunmaya çalıştım. Sanki gözlerimi biri bastırmıştı açamıyordum. Dudaklarıma değen soğukluk ile kimin uzattığını bilmediğim suyu yudumladım iyi gelmişti.

Gözlerimi ilk açtığımda etrafta beyaz noktalar uçuyordu sanki. Sırtımı doğrultup kendime gelmek isteyerek kafamı iki yana salladım. Bir kaç saniye sonra etrafı net görmeye başlarken, bir yatağın üstünde olduğumu farkettim. Ufak içinde sadece yatağın ve koca bir pencerenin olduğu bir odadaydım. Bana suyu veren kişide görünmüyordu.

Sanki saatlerce dövülmüş gibi tüm kemiklerim sızlıyordu. Kendimi zorlayarak ayağa kalkıp kapıya gittim kilitli olduğunu anlayınca yönümü pencereye çevirdim.

"Durumu nasıl?"

"İlk zamana göre çok daha iyi."

İki adımda kendimi yatağa atıp sırtımı kapıya döndüm. Uyanık olduğumu anlamasınlar diye nefesimi sakinleştirmeye çalıştım. Odanın kapısı açıldı, iki kişinin sesini duymama rağmen adım seslerinden anladığım kadarıyla odaya bir kişi tek girmişti ve yatağa doğru yaklaşıyordu.

Anlıma dokunan soğuk elle irkilmemek için zor tuttum kendimi.
"Uyanıksın."

Normalde uyku numarası yaptığımda kimse farketmezdi, küçükken çok yapmıştım.

Arkamı dönüp doğruldum ah her yerim ağrıyor. Karşımda prens vardı.
"Ne yapacaksın bana?"

Yatağın kenarına oturup üstüme eğildi. "Sence ne yapmalıyım?"
Ondan uzaklaşmak için geri çekildim.
"Bırakabilirsin."

Dışarıyı çok merak ediyordum. Kimin döneminde olduğumuzu bana söylememişti, dışarıda öğrenebilirdim. Dışarda olsam, nerede kalacaktım? Önce gölü Bulmalıydım gölü bulursam belki kapıyı da bulurdum.

"Kayıtlarda yoksun Lamia."

İsmi söylemesi beni ürpertmişti.
"Hangi prenssin?"

"Gerçekten gelecekten mi geldin?"

"Bana hangi prens olduğunu söyle, sana geleceği anlatayım."

Yataktan kalkıp ellerini arkasında birleştirdi, gerçekten uzun boyluydu.
"Aren"

Kendimi kurtarmak için gücünü biliyorum diye bağırdım prens, efsanevi kitaptaki prensti.
Gözlerimi sıkıca yumup yutkundum.
Karşımda son prens vardı.

...

Nasıldı?

Buraları yazarken gerçekten zorlanıyorum. Kafamda çok güzel sahneler var ama kitabın ortalarında bir an önce oraya gelmek istiyorum

Pamuk eller yıldıza

VANİA  KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin