Merhaba~
...
Armin' den
Kafamı oynatmadan uzandığım yatakta bakışlarımı odamdaki pencereye çevirdim. Kasvetli odamda sadece hırıltılı nefes seslerim vardı. Lamia gelmeyene kadar pencerenin perdeleri çekili ve oda karanlıktı. Güneş ışığını görmek, hissetmek, aynınlanmak istemiyorum.
Hayat benim için dört gün önce bitmişti. Koskoca Bulutu göremediğim dört gün tüm gücümü alıp sökmüştü benden. Yemek yiyemiyor, uyuyamıyordum. Bu sabah gerçirdiğim baygınlık sonrası Lamia bana en sevdiğim çorbayı içirdi. En sevdiğim çorba neden zehir gibiydi?
Sevdiğim odam, kitap okuma köşem, yemekler, güneş, ay ve yıldız. Bana keyif veren tüm o şeyler sanki yok oldu.
Sevdiğim odam cehennemim olmuş.Kitaplarımdaki harfler silinmiş, güneş ay ve yıldızlar siyaha bulanmış. Bulut'un yokluğu böyle bir şeymiş. Böyle bir acı, böyle bir yokluk.
Var olanlar yok olmuştu.
Gözümden akan yaş şakağımı geçerek yastığıma düştü. Abimden çok canımı yakan, Bulut'un beni öylece bırakmasıydı. Sarılmadan, bana son bir kere dahi bakmadan bırakıp gitti beni. Bu kadar kolay mıydı gitmek?
Bu kadar mıymış bakışları ile bana bağıran aşkı?Odamın kapısı açıldı umursamadan durmaya devam ettim. Lamia olmalıydı. Benimle o kadar çok ilgilenmişti ki toplasam annemin benimle ilgilenme sayısından daha fazlaydı. Bu gerçek kaburgalarıma oturdu.
Yatağın yanına gelip ayakta duran kişiyle bunu abim olduğunu anladım. Yüzüne bakmadım, görmek dahi istemiyorum onu.
"Kendini toparlaman gerek, ne bu halin?"Alayla gülmek istedim fakat bunu dahi yapamadım. Yatağa oturup elini elimin üstüne koydu. Vücudumun tüm sızlanmasına rağmen yavaşta olsa elimi çektim.
"Armin."
Boğazımdaki kuruluğu gidermek için bir kaç kez yutkundum.
"Ne? Ne diyeceksin bana? Unut onu mu?"Bir damla daha düştü gözümden oysa çok sıkmıştım kendimi akmaması için. "Senin için senin aşkın her şeye değer ve büyük. Benim aşkımsa senin bir lafınla yok olabilecek kadar küçük. Öyle mi kralım?"
İrkildiğini hissettim. Aramıza çektiğim duvar onu hayrete düşürdü oysa ben o duvarların altında eziliyordum.
"Sevdiğim adam beni öylece terk ettiğine göre öyleymiş."
Sıkıntı ile iç çekti. Bir şey söylemek istiyor ama sanki söyleyemiyormuş gibi sıkıntılıydı. Odada bir süre beni sağır edebilecek kuvette sessizlik hüküm sürdü.
"Bir gün dışarıda kaldı. Ertesi günden beri sarayın kapısından ayrılmıyor. İsterse içeri girebilir ama benim onu kabul etmemi bekliyor."
Bu söylemi bende hiçbir etki uyandırmadı. Sadakati bana duyduğu aşktan daha büyüktü oysa aşk her şeyden büyük değil miydi?
Belli ki sadakat aşka galip gelmişti. Beni, bizi düşünmeden öylece çekip gitti. Bulut benim hayatımda öyle bir yerdeydi ki iki uçuruma bağlı bir ipin arasında yürüsem o hiç düşünmeden arkamdan gelirdi.
Beni annemden defalarca kurtarmıştı, benimle evlenmek isteyen prensleri ve Tainadaki üyeleri bile tehdit etmiş geri püskürtmüştü. Bilmediğimi sanıyordu ama ben her şeyi biliyordum. O prensleri korkutacak kadar güçlü ve zeki bir insandı, ipleri eline almayı biliyordu.
Uyuşmuş ve hareket kabiliyetinin yok olduğunu hissettiğim bedenim kapıdan gelen gürültü ile kapıya döndü. Bulut? Kapıyı kırmıştı.
Şaşkınlık içinde ona bakarken bakışları abim ile benim arasında mekik dokuyordu. Yüzünde kapıyı kıran o değilimiş gibi bir şaşkınlık vardı. Kalbim göğüs kafesi mi delip ona gidecek diye korkuyorum. Çarşafı sıkıp ellerimi yumruk haline getirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VANİA KRALLIĞI
Fiksi SejarahArkeolojik çalışma yaptığı sırada geçmişe giden bir kadın tarihi değiştirebilir miydi? [Tamamen hayal ürünüdür.] #Tarihi 1