"Hemen buluşacağımızı düşünmezdim, yani evde buluşacağımızı hiç düşünmezdim." Jeongin, kapının şifresini giren Hyunjin'in omzuna dokunduğunda Hyunjin gülmüştü.
"Dışarda birisi görür paylaşır falan,
hiç gerek yok. Evim daha rahattır.""İyi bakalım." İkisi eve girdiğinde Jeongin gerçekten etkilenmişti. Kendi evini seviyordu ve gayet pahalıydı ancak kesinlikle Hyunjin'in bu kocaman evi ile boy ölçemezdi.
"Beğendin mi?"
"Evet, çok hoş." Evin mavi tonları farklı bir hava katmıştı.
"Evi ilk aldığımda çok sıkıcı ve boğuktu bende kendi sevdiğim renk ile döşemek istedim."
"Çok güzel görünüyor." Jeongin etrafa bakıp gülümserken Hyunjin onun elini tutmuş ve yürütmeye başlamıştı.
Salona geldiklerinde Jeongin koltuğa çekingence oturmuş ve etrafa bakmaya başlamıştı.
Hyunjin ise hemen yanına oturup kafasını koltuğa yaslayarak onu izlemeye.
"Eeee ne yapacağız?" Hyunjin konuşmayınca kendisi etrafa bakmayı bırakıp sormuştu.
"Bilmem, istediğini yapabilirsin ben saatlerce seni izleyebilirim."
"Ya Hyunjin! Birlikte bir şeyler
yapmayacak mıyız?" Hyunjin bir anda yüzünü Jeongin'in yüzüne yaklaştırmıştı."Birlikte..."
"Ya date dedin o kadar geldik bir seyler yapalım bari, çek şu yüzünü dibimden." Jeongin, Hyunjin'in alnına hafifçe vurduğunda Hyunjin gülmüş ve geri çekilmişti.
"Aç mısın?"
"Yok, ya şu aralar pek iştahlı değilim." Hyunjin tabiki bunu fark ediyordu.
"Farkındayım, kilo vermişsin, zaten spor yapıyorsun düzenli yemeği resmen kestin gibi bir şey. Seni sadece kahvaltı yaparken görüyorum."
"Her hareketimi görüyor musun? Nasıl biliyor olabilirsin bunu, bizim derslerimiz uyuşmuyor ki." Hyunjin gülümsemiş ve arkasına yaslanarak Jeongin'in elini tutmuştu.
"Senin her şeyini biliyorum, çok seviyorum seni Jeongin. Hakkında olan her şeyden haberim olsun istiyorum, her hareketini dikkatle izleyip aklıma kazıyorum ki olur da bir gün yollarımız ayrılırsa kalbimin ve aklımın bir köşesinde hep varol." Sözlerinin ardından Jeongin'in tuttuğu elini yukarı kaldırmış ve bileğine küçük bir öpücük bırakmıştı.
"Benim için ne kadar değerli olduğunu asla bilemezsin. Bunlar sana basit geliyor belki, duygularım, hareketlerim, sözlerim...
Ancak benim için çok büyük şeyler ifade ediyorlar." Ve tekrar bir öpücük, bu sefer avuç içine."Benim içinde güzel şeyler ifade ediyor." Jeongin nasıl bu kadar güzel sevebilir bir insan beni diye düşünüyordu.
"Kendini bu sözleri söylemek zorunda hissetme."
"Beni o kadar iyi tanıyorsan bu sözlerimde zorunluluk olmadığını da bilmelisin." Hyunjin dikkatlice Jeongin'in gözlerine bakmış ardından gülümseyerek koltukta düzelmiş ve kollarını ona sarmıştı.
Ona sarılırken hiç olmadığı kadar iyi hissetmişti. "Seni çok seviyorum ben ya."
Jeongin bir karşılık verememişti, bu yüzden sarılışına sıkıca karşılık vermişti.__
"Ya böyle olmadı ben seni izlemek istiyordum ama gözümü konsoldan ve ekrandan ayıramıyorum." Hyunjin oflayarak elindeki konsolu koltuğa fırlatmıştı.
"Al o konsolu Hyunjin düzgünce oyna şunu."
"Hayır, seni izlemek istiyorum."
"ÖLECEĞİZ ŞİMDİ İKİMİZDE!" Jeongin bağırdığında Hyunjin mızıkçı çocuklar gibi omuzlarını silkmiş ve Jeongin'in elindeki konsolu almıştı.
"Öldük işte beğendin mi yaptığını?"
"Çok beğendim, bir an hiç ölmeyeceğiz sandım." Hyunjin elleri arasına Jeongin'in elini alarak ayağa kalkmış ve göz deviren Jeongin'i peşinden mutfağa sürüklemişti.
"Dondurma yiyelim." Jeongin'in elini bırakıp buzluğu açtığında Jeongin sandalyenin birine oturmuştu.
"Ben gitsem iyi olacak aslında, iki saattir burdayım."
"Ne gitmesi ya? Sıkıldın mı?"
"Hayır sıkılmadım, sadece çok kaldım."
"Çok dediğin..." Durup kolundaki saatine bakmış ardında kafasını kaldırmış ve "143 dakika Jeongin." Demişti.
"Hyunjin manyak mısın niye dakika sayıyorsun?" Jeongin güldüğünde Hyunjin'de gülmüş ve elindeki dondurmaları tezgaha koymuştu.
"Heycandan ne yaptığımı bilmiyorum. Neyse gerçekten gitmek mi istiyorsun?"
"Saat geç oldu."
"Saat daha akşam yedi." Hyunjin, Jeongin'in oturduğu sandalyenin önüne geçmiş ve ellerini Jeongin'in önünden sandalyenin iki kenarına yerleştirmişti.
Jeongin üzerine eğilen yüze dikkatle bakarken yakınlıktan dolayı yutkunma gereği hissetmişti.
"Yani..."
"Bana geçerli bir bahane söyle. Seni istemiyorum de, annem evde beni bekliyor de. Ne bileyim geçerli bir
şey söyle o zaman gitmene izin veririm.
Ama eğer bahanen geçerli olmazsa...
O zaman seni öperim." Hyunjin her kelimesinde daha da yaklaşmıştı."Bahanem yok, geçerli bir bahanem yok." Jeongin içten içe Hyunjin'in dudaklarının kendisi ile temas etmesini ve öpmesini istemişti. Nedenini kendisi de bilmiyordu, ya da bilmek istemiyordu.
"Hmm.. yok mu?" Dudakları üzerinde Hyunjin'in nefesini hissederken "Yok." Diyebilmişti.
Dudakları üzerine bir baskı beklerken ve gözleri tam kapanmışken Hyunjin'in üzerinden çekildiğini hissetmiş ve hızla gözlerini açmıştı.
Hyunjin geri çekilip arkasını döndüğünde Jeongin birkaç saniye hızlanan kalp atışının dinmesini beklemiş ardından oturduğu sandalyeden kalkmıştı.
"Neden çekildin? Ne oldu?" Tezgahın yanına, Hyunjin'in önüne geçtiğinde Hyunjin gözlerini kaçırmıştı. "Seni öpmeyi her şeyden çok istiyorum ama rahatsız olmanı istemiyorum. Bu kadar ilerleyebilmişken berbat edeme-"
Hyunjin'in yarım kalan kelimesi Jeongin'in dudakları arasında kaybolmuştu.
Onu öpmek istemişti ve bu yüzden ensesinden tutarak boy hizalarını eşitlemiş ve dudaklarını onun dudaklarına bastırmıştı.
Hyunjin'in içinde fırtınalar koparken Jeongin öylece duruyordu, yaptığı şeyin farkında bile değildi.
Hyunjin onu öpmeye başlayana kadar.