03- street lights

73 9 43
                                    

cok bozuk bir kafayla yaziyorum hatalar olabilir.

sarkiya bakin aglicam cok guzel dimi😭💞

-
"sen kimsin? " diye sorarken ilerden bana kaşlarını çatmış Yeonjun'a bakıyordum.

"beni tanımadın mı? " diyip güldü. gülüşünü duyar duymaz aklıma gelen ilk isim jihoon oldu.

"Jihoon? "

"efendim bebeğim? " diyip kahkaha attı tekrar. "dışarı ne zaman çıkarsın?"

gözlerim arkamda ki pencereleri gözettiğinde sokak lambasında ki yaralıyı gördüm. "hastaneye gitmedin mi? "

sorduğuma güldü. ancak sesi kısık olmalı ki telefonda bunu duyamadım. öksürdüğünü gördüğümde küfür edip kapıya yöneldim. "yeon, eve gidiyorsun. " diyip sırtından iteklediğimde karşı çıkarak benden kurtuldu. "ne? " diye sorgulayınca ne diyeceğimi düşündüm bir süre.

dudaklarımı ısırmaya başladığımda kaşlarını çatmış öylece bekliyordu.

"sevgilim var. "

"NE!? "

koca bir siktir.

koluma yapışıp "ne, ne, ne, ne!? " diyip zıplıyor, gözleri parlıyordu. gözlerimi devirip kollarını üstümden çektim. "duydun işte. " diyip sessiz kaldım bir süre. sonra sırtından itekleyip "hadi eve. eve git. "

zaman kaybetmiştim. acaba ölmüş müdür? aklıma gelenle "saçmalama hyunsuk! " diyip bağırdım. zırvalayan kardeşim gülme krizine girdiğinde "detayları anlatırsın artık. bu saatte kiminle buluşacaksan... "

"Yeonjun! "

"Hyunsuk! eve gidiyorum! " diyip önünde ki ilk taksiye bindi. bir süre ne yapacağımı unuttuğumda bekledim. arka sokağa koştuğumda yere çökmüş bir vaziyette gördüm onu. karşısında diz üstü çöktüğümde "iyi misin?" diye sordum. yorgunca konuştuğunda duymak için çok az yaklaştım. "sevgilin mi var? "

"ne? " diye sordum.

telefonunu kaldırıp hala kapanmamış konuşmamızı gösterdi. "telefon kapatmayı bilmiyor musun?" telefonu elime aldığımda evrenden silinmek istedim. telefonu kapatıp yere koydum. kapalı gözlerini açıp yüzüme baktı. gülümseyip "teklifimi kabul etseydin ne olurdu sanki? "

yutkunup elimi çenesine götürdüm. yukarı kaldırıp önce kanamış burnuna sonra da morarmış yanaklarına baktım. gözü oldukça şişmişti.

yeni dövülmüştü. ringden inerken son kez yüzüne bakmayı unutmamıştım. onu ben değil, başka biri bu hale getirmişti.

"hastaneye gitmemiz gerek. "

"olmaz. "

söylediğiyle şaşkınlığımı gizleyemedim. "beni bu hale getiren sensin, gerekirse kendin iyileştireceksin. "

sırıttım.

"seni bu hale getiren ben değilim. başkası dövmüş. "

"fazla zekisin. başkası dövdüğü için senin suçun zaten. " diyip tekrardan öldürdü. kıpkırmızı olduğuma emindim. çok utanıyordum. çok fazla...

"hastaneye götüreceğim sonra başının çaresine bakarsın. " yerden kalkacağım sırada kolumu tuttu. "anlamıyor musun? hastaneye falan gidemeyiz. "

"tehdit falan mı ediliyorsun yoksa? " diye sordum. sapşal soruma kaşlarını kaldırıp bakmakla yetindi. konuyu bölmek için beni tutan kolunu çekip ayağa kalktım. eli yere düştüğünde gözleri de kapandı.

under the influence, hoonsukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin