16

328 43 4
                                    

Sunoo'dan

Evde sesler duymaya başladığımda sessizce yattığım yerden kalktım. Annem işe gitmek üzereydi muhtemelen, onu geçirmem lazımdı. Biraz geç yattığım için kalkmak zor olmuştu. Gözlerimi kaşıyarak ilerlerken yanlışlıkla bir şeye bastığımda kafamı eğip yere baktım. Bir tane kola basıyordum şuanda? 

Anlık olarak korksam da ayağımı hemen geri çektim. Bastığım kol Riki'nin koluydu. Burada uyumuştu çünkü. Neyse ki uyanmamıştı, derin bir uykuya sahipti. Üstünden atlayıp odadan çıktım ve kapıyı örttüm. Ablam da hazırlanıyordu. Annem giderken ablamı da arabayla okuluna bırakacaktı. Onlara yiyecek bir şeyler hazırladım, atıştırdılar.

Gitme vakitleri geldiğinde ikisi de beni yanaklarımdan öpüp evden çıktılar. Kapıyı kapatıp mutlu mutlu odama gittim. Sonunda evde yalnızdık. Riki'nin örtüsünü açıp yattığı yerde yanına yerleştim. Ben yerleşince hemen beni çekip sarılmıştı. "Ne zamandır uyanıksın?" Kollarını belime sardı. "Sen bileğime bastığından beri." 

İç çektim, salaklık edip onu uyandırmıştım. Ancak gözleri hala kapalıydı muhtemelen uyanamıyordu. Gözlerini açmak için fazlasıyla yorgundu. Kollarımı bende ona sardığımda tişörtü yukarı kalktığı için tenine değmişti ellerim. Benim ellerimi hissedince gülümsemişti. Konuşmuyordu, fazla uykuluydu. Bende öyleydim zaten, üstelik sıcak sıcak sarılınca daha da uykum geliyordu. Kafamı göğsüne yasladım, çok geçmeden tekrar uykuya dalmıştım.

-

Tekrardan ilk uyanan ben olmuştum çünkü biraz sıcaklamıştım. Uyurken fazla hareket ettiğimiz için tabii ki de uykuya daldığımız pozisyonda kalmamıştık. Birbirimize götümüzü dönmüş küsmüş gibi uyumaya devam etmiştik. Uyanıp etrafıma, sonra saatime baktım. Saati görünce küçük çaplı bir şok geçirmiştim. "Oha Riki kalk artık. Baksana ne kadar çok uyumuşuz. Hatta neredeyse ablam gelecek, biz bir şey yiyemeden sizin eve gitme saatimiz gelecek. Kalkta toparlanalım artık." Hayır anlamında birkaç mırıltı çıkartmıştı. "O kadar güzel öpüştük ki uyanamıyorum Sunoo." 

İç çekip bana ters dönmüş sırtını cimciklemeye başladım. Canı acıdığından beni durdurmak için kalkmıştı. Kollarımı yakalayıp durmamı sağladı. Yüzüme yaklaştı, hızlıca öpüp geri çekildi.

Sonra beni bırakıp ayağa kalktı, ben hala yerde ona yaptığımız yer yatağının üstünde oturuyordum. Oturduğum çarşafın ucundan tutup çekmeye başlayınca bende dengemi kaybedip yana doğru düşmüştüm. O gülünce bende gülmeye başladım. "Ne yapıyorsun ya!" Gülmelerinin arasında zar zor konuştu. "Ortalığı topluyorum işte." Biraz daha çekti çarşafı, o her çektiğinde beni de hareket ettiriyordu. "Tamam tamam kalkmama izin ver hadi." Yoo dedi ve beni biraz daha salladı. Sonra kendi imkanlarım ile kurtulmuştum. Elime geçen ilk yastığı alıp üstüne atladım ve yastıkla dövmeye başladım. "Hahahahaha ipler artık benim elimde." Bunu dedikten sonra tek hareketi ile beni üstünden aşağı atmış yerde ki çarşafla etrafımı sarmıştı. Ben yüzümü dışarı çıkartmaya çalıştıkça o beni tutuyordu, hem gülüp hem onunla savaşmak çok zordu.

Sonunda nefessiz kalabileceğimi düşünerek beni tutup kafamı dışarıya çıkartmıştı. Yana yatık şekilde duruyordum ve götümün üstünde oturuyordu. "Tipe bak, kozasına giren tırtıl gibisin. Gülmekten gözümden yaş geldi." Bunu dedikten sonra kapımız bir anda açılmıştı. İkimizde kapıya baktığımızda ablam bize bakıyordu. "Siz ikiniz sevgilisiniz değil mi?" Duyduklarımızla ikimizde şaşırmıştık, Riki ilk birkaç saniye üstümden kalkmamıştı hatta. Hareketlendiğimizde ablam tekrar konuştu. "Çok tatlısınız! Zaten ben anlamıştım, annemde kesin anlamıştır. Ben hazırlanmaya başlıyorum Rikilere gitmek için, sizde hazırlanın artık." Riki'nin ilk defa yanaklarının kızardığını görmüştüm. "Bu tip ne? Çok tatlısın, bu kadar utanacağını bilmiyordum." 

"Benden faklısın sanki, kendi yanaklarına bak." Çarşafın içinden çıktım ve gülüşüp konuşarak odamı topladık. Üstümüzü değiştirdik ve mutfağa gidip bir şeyler atıştırdık, çok fazla yiyememiştik çünkü ablam gidelim artık diye başımızın etini yemişti. Evden çıktıktan sonra 15 dakika kadar yürüdük ve Riki'lerin evine vardık. Buraya en son geldiğimde onu öpüp kaçmıştım değil mi? Utanma sırası değil şuan da Sunoo... Riki kapıyı açınca annesi karşılamıştı bizi. Riki'yi görünce Japonca konuşmuştu ama Riki bizi gösterdiğinde elinden geldiği kadar Korece konuşmaya çalışıp bizi içeri davet etmişti. Çok tatlıydı.

Salona geçtiğimizde Riki ablasını çağırdı. Yanımıza geldiğinde selamlaşıp benim ablamla konuşmaya başladılar. Annesi de atıştırmalık bir şeyler getirmişti bizim için. Birlikte yedikten sonra Riki beni alıp odasına götürdü beni. İçeri girdiğimde tanıdık ortam ile karşılaşmıştım. "Buraya en son geldiğinde beni öpüp kaçtın Sunoo. Çok tatlıydın." Ona fırlatabileceğim bir yastığı yoktu odasında.

"Sussana ya!" Gülüp yatağına oturduk ve biraz sohbet ettik. Saati kontrol ettiğimizde yavaştan Heeseung Hyunglara geçme vaktimiz gelmişti. Bugün geç uyandığımız için zaman hızlı geçmişti. Riki'nin annesi her ne kadar yemeğe kalmamızı çok istese de Riki'nin başka bir arkadaşı olduğunu ve ona gittiğimizi duyunca çok mutlu olmuştu, gözlerinden belliydi. Ablam ise burada yemeğe kalacaktı. Korecesi zayıf olan iki insan ile birlikte ona hayatında başarılar diledim içimden. Sonra Riki ile birlikte evden çıkıp yürümeye başladık.

Eli elime uzanmıştı. Bende ellerimizi kenetlemiştim. İlk kez el ele tutuşarak yürüdüğümüz için heyecanlanmakta özgürdüm, çok kez öpüştükten sonra bu biraz tuhaf gelebilirdi ama banane.

Birlikte Heeseung Hyunglara gitmeye başladık, evlerimiz yakındı bu yüzden birbirimize ulaşmak zor olmuyordu, yakın oturmak daha güzeldi, birlikte hissediyorduk birbirimizi hep. Telefonumu açıp saate baktığımda birazcık söylenen saatin geciktiğini fark ettim. Riki'nin gerisinde yürüyordum, o beni biraz sürüklüyor gibiydi. Adımlarımı hızlandırıp yanına ulaştım ama. Konuşmuyorduk ama sorun değildi. Normalde susmayan ben Riki'nin yanındayken sakinleşiyordum, sakindi çünkü. Tabii bana karşı, diğerleriyle sürekli uğraşıyordu.

Yürümemiz gereken yol bittiğinde varmıştık sonunda. Kapıyı çaldığımızda Heeseung'un annesi açtı, ikimize de sarıldı ve bizi yukarıya diğerlerinin yanına yolladı. Odaya girdiğimizde hepsi alkış yapmaya başladı. Ne olduğunu anlayamıyordum. "Sonunda gelebildiniz. Biz de sizi birinizin evinde se-" Jake Hyung Sunghoon Hyung'un ağzını kapattı. "Oturun hadi, oynamamız gereken bir oyun var." Utana sıkıla oturmuştum yerime. Riki diğerleri ile eğlenmeye başlamıştı bile. Heeseung'un annesinin yaptığı kurabiyelerden yerken şişeyi çevirmeye başladılar. Jay ve Jake gelmişti.

"Donunun rengi ne Jake?" Bu oyunda duyduğum en aptal soruydu. Bu aptallık herkesi güldürmüştü. "Niye merak ediyorsun lan?" Sunghoon Hyung'un kıskançlığı tutmuştu. "Meraklı değilim senin sevgiline be. Aklıma soru gelmedi. Sorabileceğim en iyi soru buydu." İkisi arasında atışırken Jake Hyung cevapladı. "Siyah." dedi. Sunghoon Hyung Jake Hyung'un yanındaydı, Jake'in sırtına doğru eğiliğ eşofmanını kendi görebileceği şekilde açarak donunun rengine baktı. "Gerçekten siyahmış. Doğruladım." Jake Hyung utanırken biz gülüyorduk. Donunun rengini doğrulaması onu utandırmıştı. 

Şişe birkaç çevirmeden sonra herkesin beklediği kişilere gelmişti. Heeseung Hyung ve Riki. Cevaplayan taraf Riki'ydi. "Şimdi düştünüz elime." dedi ve güldü. Riki'nin doğruluk seçmesini umuyordum içimden ama elbette ki seçmemişti. "Cesaret."

"Sunoo'yu bir dakika boyunca öp." Bunun geleceğini hepimiz biliyorduk ama somurtup laf etmeye başlamıştım. Riki benim susmadığımı görünce de kafamı çevirip beni öpmeye başlamıştı. Gözlerimi kapatmadım çünkü çok utanç vericiydi. Yanaklarımı sıkıyordu zaten. Sanki aşırı önemliymiş gibi hepsi bir ağızdan 1 dakikayı saymaya başlamıştı. Süre bittiğinde benden ayrıldı. Koluyla dudaklarını sildi, hareket etmeden durmuştuk çünkü. "Jake ve Sunghoon daha güzel yapıyordu." dediğinde, "Çok beğenmediysen başkalarına yaptır Hyung! Banane bundan."

Biraz daha oynadıktan sonra artık canımız sıkıldığı için büyük bilgisayarını açtı Heeseung Hyung, karaoke yapmaya karar vermiştik. Heeseung Hyung'un sesi o kadar güzeldi ki karaoke yapmayı seviyordum. O da bunun farkındaydı zaten, karaoke yapmak için birkaç ekipmanı vardı. Onları kurduktan sonra şarkı söylemeye başladı. Yaklaşık 10 dakika boyunca sesimizi çıkartmadan onu dinlemiştik, hepimiz rahatlamıştık.

Biraz daha aptal ve tuhaf şarkılar söyledikten sonra veda vakti gelmişti. Hep birlikte evlerinden çıkıp yürümeye başladık. Riki ile tek kalacağımız an gelene kadar pek konuşmamıştık. Diğerleri gittikten sonra Riki tekrar elimi tuttu. Biraz sıkı tutuyordu. Yüzüne baktığımda gökyüzüne bakıyordu, nedense gergin gözüküyordu.

"Bir şey mi oldu Riki? Gergin gözüküyorsun." Kafasını bana çevirdiğinde gözlerinin hafif dolduğunu görmüştüm. "3 Haftalığına Japonya'ya gitmemiz gerekiyor. Babam yüzünden. 3 hafta burada olmayacağım yani."

Söylediklerini duyunca elbette üzülmüştüm, ondan 3 hafta ayrı olma fikri hiç hoş değildi. Ama o baba lafını ağzına aldığında sesi titremişti. Korkuyor gibiydi. Yürümeyi kesip kendime çekip sarıldım ona. "Geçecek tamam mı? Sen hemen gidip geleceksin ve bende burada seni bekleyeceğim. Geri geldiğinde kafanı dağıtmak için her şeyi yapacağız, çok eğleneceğiz birlikte, sen sadece ablan ve annene göz kulak ol. Ben ve diğerleri seni bekleyeceğiz. Artık yalnız değilsin Riki." Ben bunları söyledikten sonra yavaşça ağlamaya başlamıştı. Bana doğru eğildiği için saçlarına uzanabiliyordum biraz. Okşamaya başladım.

Yaklaşık 5 dakika boyunca durmuştuk orada, o sakinleşene kadar ondan ayrılmadım. Riki'ye alışmışken onsuz 3 hafta geçirmek zaten zordu, üstüne bir de oraya giderken korkması içimi hiç rahat hissettirmiyordu.




That Feeling When | SunkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin