birinci perde: güzün ilk sabahı

571 39 117
                                    




evet, bence ch fandomunun artık uzun bir birinci dünya savaşı ve erken cumhuriyet dönemi fici okumasının vakti gelmiş. ben de hazır türkiye-osmanlı mektuplaşmalarını bitirmişken kalemim soğumadan yazayım dedim. eğer her şey planladığım gibi giderse 33 bölümlük bir kitapla karşı karşıyayız demektir bu. lakin şunu belirtmem gerek, bu kitap ilk cihan harbinden de öte türkiye'nin ilk otuz yılını kapsıyor. bu da demek oluyor ki cihan harbini ikinci perdede göreceğiz. o zaman perdeleri ve içerdikleri yılları vererek başlamak en iyisi olacak.

birinci perde: 1904-1914

ikinci perde: 1914-1918

üçüncü perde: 1918-1923

olabildiğince tarihe bağlı yazacağım. umarım hoşunuza gider!


I


nispeten sakin bir gündü. son birkaç aydır saray ahalini ayakta tutan bağdat demiryolu ihaleleri nihayet son bulmuş, bir takım imtiyazlarla birlikte almanlara verilmesinde karar kılınmıştı. kapitülasyonlar ve ayrıcalıklar günbegün artıyor, duyunca şaşırılmayacak bir hâl alıyordu. zaten çoğunluk artık bunları umursamaz olmuştu. devletin kendi tekelinde gerçekleştirdiği sınırlı iş vardı. onlar da asilzadelere, özellikle de sarayın kadın kısmına ya azıcık ulaşıyor ya da hiç ulaşmıyordu.

"yediklerinize dikkat edin hanımım!" kavruk tenli irice kadının sesiyle doldu mutfak, "daha küçük olabilirsiniz lakin büyümeyecek değilsiniz, kızlar iştahına sahip çıkmalı."

yediği azarla elindeki hamurları bırakan küçük kız, paytak paytak yürüyerek ninenin yanına vardı. boğazına ne kadar sahip çıkarsa çıksın salkım salkım kalan tombul yanakları al al olmuş, zaten işi başından aşkın olan aşçılara ağırlık olmanın utancını yaşamıştı. bundan birkaç ay önce babasından yediği tokattan beri yetişkinlerin ayakları altında dolanmamaya büyük özen gösteriyor, yaptığı iş iyi de olsa kötü de olsa karşısındakini gücendirmemek için özür diliyordu.

"özür dilerim!" küçük kız dudaklarını büzdü, "bir daha asla yapmayacağım!"

ninenin iç çektiğini duyunca küçük kız rahatlayıverdi. bu, yaptıklarının cezalandırılmayacağı anlamına geliyordu. oysaki kadının endişelenmesi bile boşunaydı; fikir-devletler istese de kilo alamazlardı, babası bunu söyleme gayretine girmediği için bunu ikisi de bilmiyordu ama.

"bunca hazırlık niye ki?" utana çekine sordu küçük kız, "telaşlı değilsiniz, demek ki önemli biri gelmiyor. ancak bu şölen niye o zaman?"

"babanız için önemli biri geliyor, sultanım." nine hatun işlerine döndü, "ablanız kıbrıs dönüyor. ingilizlerden ayrılıp gelebildiği sayılı vakitlerden biri, üstelik girit'in geleceğini de söyleyenler var. anlayacağınız hanımım, babanız şu birkaç gün daha çekilir bir adam olacak."

şüphesiz, diye içinden geçirdi küçük kız. on yaşına daha yeni basmış olmasına karşın babasının yanına gitmekten kaçınıyor, zaruri olmadıkça gözünün önünde asla dolaşmıyordu. sebebini anlayamasa da babasının kendisinden hoşlanmadığını, ne yaparsa yapsın ona karşın hep hatalı olacağını bildiğinden kendini sarayın ücra köşelerinde saklanırken çok bulmuştu. bu nefretin bir tek kendisine karşı olmadığını görebiliyordu, ağabeylerinin de babaları yanında tir tir titrediğine sık şahit olmuştu ancak ağabeylerinin hiçbiri kendisi gibi yapmadığı hataların cezasını ödemek zorunda değildi. öbür yandan ablaları, daha doğrusu üvey ablaları, bütün bu çirkinliklerden bihaber yaşıyordu. osmanlı, biricik babası, öz kızına göstermediği sevgi ve imtiyazı bu üç yabancıya vermekten büyük bir zevk alıyor gibiydi. kıbrıs ne zaman eve dönse onun adına şenlikler düzenler, girit'i elbise ve mücevherlere boğar, izmir'i yanından ayırmazdı; oysaki bu kız çocukları merhum eşi venedik'ten olmaydı, dolayısıyla tahta çıkma imkânları yoktu. bütün bunlar da osmanlı, onca şeyi sırf sevgisinden yapıyor demekti. bu da küçük kıza hiç adil gelmiyordu, o babasının sevgisini kazanmak için bu kadar çabalıyorken nasıl oluyor da yabancılar hemencecik elde edebiliyordu?

göç mevsimi || chHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin