Tedavinin üzerinden iki ay geçmişti. Nizam şirketin yönetim kurulu toplantılarına katılıyor ve yeni hayatına adapte olmaya çalışıyordu. Başarılı geçen bir toplantının ardından asansörün dev aynasında kendine baktı, sekiz ay önceki halinden eser bile kalmamıştı. Yağlı ve dağınık saçlar yerini parlak ve bakımlı saçlara bırakmış, kirli ter içinde pis kıyafetler yerine artık üzerinde yüz bin dolarlık bir takım vardı. Aynada kendine baktığı sırada geçmişe dair bir şeyler hissetti Nizam. Bu hisse ne korku diyebilirdi ne endişe, garip tanımlanamaz bir histi. Şirketin ön çıkışında şoförünün ufak gecikme ile aracı getirmesini bekliyordu. Neredeyse şoförünün bunu bilerek yaptığını düşünmeye başladı. Tek yapması gereken vaktinde olması gerektiği noktada olmak olan bir insan için büyük bir işe yaramazlık örneği olduğunu düşündü. İçinde olan o garip his karanlık sokakta biraz daha arttı. Teninde yanma hissetti, boncuk boncuk terliyor ve kalp atışları hızlanıyordu. İçindeki his yerini endişeye verdi. O kadar endişeli hissetti ki sebepsiz yere bunun bir anksiyete krizi olduğunu hissetti. Tam bu düşüncelere odaklanmışken şoförü geldi ve hızlı adımlarla araçtan inerek kapıyı açtı. "Özür dilerim efendim, park alanında araç giriş çıkışlarını kontrol eden yapay zekada bir problem yaşandı ve araç çıkışını kısa süreli bloke etti." diye mazeretini belirtti. Nizam cevap vermeden düşünceli bir şekilde araca bindi. Yol boyu içinde o asansör ile arabanın gelişine kadar oluşan hissi düşündü. Neydi bu? Alışık olduğu bir şey değildi. Belki ani bir şekilde değişen her şeye bedeni ve beyni bu şekilde tepki veriyordu. Araç boş caddede kırmızı ışıkta durdu. Nizamın gözü biraz ileride binanın köşesine daldı. Köşeyi loş ve bozuk bir sokak lambası zar zor aydınlatıyordu. Bir silüetin ona baktığını fark etti Nizam, içindeki o his bir anda üst noktaya ulaştı. Silüete dair hiçbir şey belli olmasa da sanki gözlerinin ona bakarken etini delip geçtiğini hissetti. Büyük ihtimalle pahalı bir araca bakan evsizin biriydi. Neden bu kadar rahatsız olduğunu anlayamadı. Sokaklar, dışarısı bunun gibi hengameye henüz hazır mıydı kişiliği?
Evin sınırlarına girdiğinde içini bir huzur kapladı. Artık şehirden ve diğer insanlardan uzakta güvenli bir bölgedeydi. Sıcak bir duş alıp eskiden başından kalkmadığı bilgisayarına şöyle bir baktı. Eğer yorgunluktan canı çıkmamış olsaydı başına oturup biraz vakit bile geçirebileceğini düşündü. Hay aksi saat neredeyse gece olmuştu alması gereken ilaçları neredeyse bir saat kadar geciktirmişti. Alt kata indi ilaçlarını aceleyle içti. Isıtıcının düğmesine basıp başında parmaklarını kütleterek bekledi. Su ısındığında kendine bir papatya çayı hazırladı ve şehrin ışıklarına bakan cephede geniş pencerenin önüne oturup biraz şehrin ışıklarını izledi. Aklı bugün gördüğü adama ve içindeki garip hisse gitti. "Neden bu kadar büyütüyorsun" dedi kendi kendine. Sokakta onlardan on binlerce vardı. Tam papatya çayını yudumlarken içeriden "PAT PAT PAT PAT" diye çok şiddetli koşma sesleri geldi. Teni bir anda buz kesti, kulaklarının gerildiğini hissetti. Kalp ritmi aniden hızlanmış ve sesin geldiği yöne pür dikkat kesildi. Yavaş ve çok korkak adımlarla duvarda asılı olan antika bir palayı aldı. Bu pala babasının av zamanlarından kalma oldukça keskin ve çok değerliydi. Aklına panik odası geldi, panik odasına ulaşabilmesi için evin bir alt katına daha inip iki koridor geçmesi gerekiyordu. Evin içerisinde o sesi çıkaran şey her neyse iki ayakla o sesi çıkartamayacağı kesindi. Sesler çok seri koşan ve senkronize bir ayak sesiydi. Kendi kendine "şu an sadece kendini korkutuyorsun." dedi. Büyük ihtimalle bir hırsız girmişti ve şu an panik halinde çalacak şeylerin peşinden koşuyordu. İyi de bir hırsızsa nasıl güvenlikleri atlatabilmiş ve elektrikli telleri aşabilmişti? Bu kadar becerikli biriyse üzerinde silah muhakkak vardı.
Bir alt kata korkak adımlarla inmeye başladı. Sanki arkasında bir çift göz onu takip ediyor gibiydi. O kadar çok korkuydu ki Nizam bir an palayla kendini öldürüp buna son vermek istedi. Arkasında şiddetli bir hayvanın derin nefes alışını hissetti, aniden dondu kaldı olduğu yerde. Sanki bir yırtıcının varlığı hissetmiş tavşan gibiydi. Ne ileri gidebiliyordu ne de dönüp arkasına bakabilecek cesareti vardı. Nefes alışlar gittikçe ona yaklaşıyordu beraberinde sert kararlı ama bir o kadar yavaş "PAT PAT" sesleri ile. Nizam derinlerinde şiddetli bir öfke hissetti. Her şeyden nefret ediyordu onu bu korkuya esir eden garip şeyden bile. Tüm nefreti ve öfkesiyle palayı havaya kaldırıp arkasına hızlıca döndü, gözlerini kapatıp şiddetli bir şekilde savurdu palayı. Sadece boşluk vardı. Gözlerini hızlıca açtı ve koridorun ucunda dibini göremediği karanlıktan başka hiçbir şey yoktu. İçindeki şiddetli öfke tekrar yerini korkuya vermiş ve koşturarak sesine dikkat etmeden panik odasına var gücüyle koşmaya başladı. Ayak sesi yerine aşağılayıcı bir gülme sesi geliyordu Nizamın. Çatallı gür ses bağırdı "Koş küçük tavşan, koş. HA HA HA" diyordu. Nizam aklını yitirmiş gibi koşuyordu. Son odanın önüne geldi ve hızlıca içeriye attı kendini. Hemen panik odasının kapısını açıp içeri girdi. Kapının vakumlu bir şekilde sürgülenmesi ve tüm acil durum birimlerine S.O.S. çağrısı göndermesi için 4 haneli protokol kodunu girmesi gerekiyordu. Titreyerek hatırladığı bütün kodları girmeye çalıştı "2514" -HATALI GİRİŞ- "1666" -HATALI GİRİŞ- "2900" -HATALI GİRİŞ, ARD ARDA ÇOK SIK HATALI GİRİŞ YAPTIĞINIZ İÇİN BÜTÜN ACİL DURUM BİRİMLERİNE ÇAĞRI GÖNDERİLMİŞTİR. EĞER BİR YABANCIYSANIZ LÜTFEN OLDUĞUNUZ YERDE KALIN VE BİRİMLERİN GELMESİNİ BEKLEYİNİZ- "Orospu çocuğu, orospu çocuğu" diye küfretmeye başladı Nizam. O sırada koridordan "PAT PAT PAT PAT" tekrardan o şeyin sesi gelmeye başladı. Birden birkaç bebeğin ağlama sesi beraberinde bu sesi takip etmeye başlamıştı. Bebek ağlaması mı? Ama bu imkânsız evde bebek yok. Üst kattan, koridordan, mutfaktan her yerden bebek ağlaması sesi geliyordu. "PAT PAT" ayak seslerini korkunç kahkaha takip etti. Nizam kendi kendine düşündü tamam işte oluyordu aklını kaçırmıştı. Ama sesler çok gerçekti bunun muhakkak bir açıklaması olmalı. Korkudan geçirdiği sinir krizi ile palanın kendi kolunu yardığını fark etmedi. Büyük ihtimal koşturduğu sırada olmuştu. Her yeri kendi kanına bulanmıştı çığlık atarak ağlamaya başladı. "YETER OROSPU ÇOCUĞU YETER" diye bağırıyordu Nizam. İçindeki korku yeniden engellenemez ebedi bir öfkeye bırakıyordu kendini. Nizam şiddetle ve çıldırmış bir şekilde bağırarak öfkeyle kalktı olduğu yerden. "GELİYORUM OROSPU EVLADI, GELİYORUM" diye bağırdı dişlerini sıkarak kapıya çıktı. Ellerinden akan kanlar ayaklarının altında eziliyor, ağzından çıkan öfke salyaları üzerine akıyordu. Bağırarak koşmaya başladı Nizam. Bu sefer o pat pat sesleri karanlıkta görünmez bir şekilde Nizam'dan kaçmaya çalışıyordu. Nizam koridorda korkusuzca ilerliyor ve sadece kan istiyordu. Düşmanlarının, bebeklerin onu rahatsız eden her şeyin. Adeta öfkenin ete kemiğe bürünmüş hali gibiydi. Koridorun sonunda kapı kapanma sesi duydu. Hemen o odaya yöneldi. Kapının önünde durdu, kapı kolunu tuttu diğer eliyle palayı daha sıkı kavradı. Kapıyı açtığı anda içeride ne varsa paramparça yapacaktı ne pahasına olursa olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suç Sanatı
Mystery / ThrillerVahşice işlenmiş bir dizi bağımsız gözüken suç. Bu suçların arasında tek bağlantı her katilin dedektif Aden'i işaret etmesi. Dedektif Aden saf kötülükten oluşan bu suçlar içerisinde yapbozu tamamlayarak olay ufkunun ötesini görmeye çalışmaktadır.