İkinci Bölüm

40 2 1
                                    

   Çok sinirlendim. Ben onu istersem alabilirdim. İnat yaptım iyice ve ona "Sende çok tatlıydın." diye mesaj attım. Kuzenim bana "İnat uğruna yapma Kübra" demesine rağmen vazgeçmedim. Kafaya koymuştum. Yirmi gün boyunca kesintisiz konuştuk ve bir gece yarısı "Ben artık konuşmak istemiyorum kendine iyi bak." diye bir mesaj aldım. Şok oldum. Oysaki o yirmi günde ister istemez birazda olsa hoşlanmıştım. Ama aşık olmamam gerekiyordu kendimi öyle kontrol ediyordum. Olsam ne olacaktı sanki? Sev gitsin işte ne olacak sanki? Ahh ahh neler olmadı ki...
        Bir ay boyunca sessiz kaldım yazmadım hiç. Sonrasında tek başıma tekrardan çalıştığı yere gittim ama onu göremedim. İçimi bir hüzün kapladı. Kombinimde çok güzeldi görmesini istemedim değil yani. Oturdum oraya belki biryere gitmiştir gelir diye düşündüm. Üç saat boyunca tek başıma oturdum ama gelmedi. Göremedim. İnat ettim ertesi günde gittim fakat sonuç aynıydı göremedim. Diğer günü tekrar gittiğimde orada çalışan birine " Erdem'i tanıyormusun ?" dedim. Bana "Evet burada çalışıyor neden soruyorsunuz" dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Ona haberi giderde şımarır diye "Onu görmeye geldim ama göremiyorum" diyemedim.  "Kendisi arkadaşım olur. Birkaç gündür ulaşamıyorum. Başına birşey mi geldi acaba?" dedim. Sonra içimden "Eee ne farketti Kübra?" dedim. Duysa bunu yine şımarır.
  Arkadaşı bana "Saatleri değişti o akşamları çalışıyor artık." dedi. Saatlerinide öğrendim ve o saatte gelecektim birdaha ki gün.
        Evet o birdaha ki gün oldu. Gittiğimde gördüm onu. İçim öyle bi kıpır kıpır oldu ki.. Ne olduğuna anlam veremedim. O anki gördüğümde hissettiğim duygunun bir adı yok. Tarif edemem. Edilemez... Kimdi ki o? Neyim? Neden öyle hissettim? Anlam veremedim.
        Yemek yiyip kalktım. Sürekli göz göze geliyorduk ama hiç yanıma gelmedi . Eve geldim heyecanla mesaj bekliyordum ama atmadı. Bende atmadım. Ertesi akşamında ansızın bildirim geldi. O sandım ellerim titreyerek baktım bildirime. Neden ellerim titredi? Ne oluyordu bana ?
             Ama ne yazık ki gelen bildirim ondan değildi. Üzüldüm. Niye üzülüyordum? Bir türlü anlam veremedim. Aşık olmaktan korkan bir insan hep. Öyle yaşadım 17 yaşına kadar. Aşka dair hep bir korkum vardı. Kendimi geri çekerdim hep. Balkona geçtim. Düşündüm kendi kendime;
         "İnat uğrunamıydı hala yoksa ben sevmeyemi başlamıştım? İnat yapıyorum yaa.. Ben aşık olmayacağım. Ben aşık olmayacağım.. Neden ondan mesaj bekliyorum? Kafayamı taktım yoksa duygularımı mantığım ve inadımı mı  ele geçiriyor? Bana ne oluyor?" dedim.
            Ben böyle düşünüp dururken balkonda tekrardan bir bildirim geldi. Umursamadım ondan değildir diye. Ama tam tersi. Gelen mesajda " Eee prenses bu akşam yoksun." yazıyordu. Aman Allah'ım... Nasıl bir mutluluk bu . Bir mesaj bir insanı nasıl mutlu eder? Yaşayan bilir...
            Ne diyeceğimi bilemedim. Hiç sesinide duymamıştım. Sadece mesaj... Yirmi gündür sadece mesaj. Hiçbir şekilde ses tonunu duymadım. Bana numarasını attı ve "Ara beni prenses." dedi. Prenses diyişi bana babamın sevgisini hissettirdi. Babamda beni prenses diye severdi. Ben babamın prensesiydim.
           Biraz bekledim ve aradım. "Alo!" dedi. Sesi ne kadar güzeldi. Bu nasıl bir ses tonuydu ? Harika!!!!
        Sevdiğim için mi sesi güzel geldi yoksa sesi gerçekten güzelmiydi anlam veremedim. Konuşmalar aynı şu şekilde oldu ;
   -K: Efendim
   -E: Nasılsın?
   -K: İyiyim sen ?
   -E: İyiyim,sağol. Neredesin?
   -K: Evdeyim.
   -E: Anladım. Göremedim bugün sorayım dedim.
   -K: Hmm... Anladım. Sana birşey sormak istiyorum.
  -E: Dinliyorum.
  -K: Neden ansızın kendine iyi bak yazıp konuşmayı kestin? Sana bir yanlışım mı oldu?
  -E: Hayır olmadı. Böyle düşünme. Yeniden konuşabiliriz istersen olur mu ?
-K: Peki. Kapatıyorum yazarım sana sonra görüşürüz.
  -E: Tamamdır,görüşürüz.

      Görüşürmüydük ki? Allah Allah bu nasıl bir heyecan. Mahalleyi koşarak turlayasım geldi. Onun hakkında adam akıllı hiçbirşey bilmiyordum oysa. Biz öyle günlerce konuşmaya devam ettik ama hiç buluşmadık. Herşey harika gidiyordu ve bana benden hoşlandığı söyledi.  Çok mutlu oldum ama belli etmedim. Hemen kuzenime söyledim. "Aldım işte bak gör!" dedim. Ya ne görmesi ne yapıyordum ben? On yedi yaşın cahilliği işte. Bana" Duygularıyla oynama çocuğun tamam aldın gördüm yapma ahı kalır." dedi. Konuşmayı kesmemi ve onunla birdaha görüşmemem gerektiğini söyledi. Tamam diyip geçiştirdim ama gizliden konuşuyordum . Kuzenime birşeyler hissediyorum desem inanmayacaklarını hala inat olduğunu düşüneceklerini düşündüğüm için söylemedim. Tamı tamına altı  ay olmuştu ve hala buluşmamıştık. Konusunu ikimizde açmıyorduk. Sonrasında bir arkadaş vesilesiyle tanışmıştık demiştim ya. İşte o arkadaşımız onunda on iki senelik çocukluk arkadaşıymış. Beni sevmiş . Bana söyleyememiş. Erdemde benimle herkesden gizli konuşuyormuş yani. İhanet etmek istememiş.

   Bana " Kübra biz konuşmayı keselim cidden düşündümde bizden olmaz çünkü benim çocukluk arkadaşım hep sana aşıktı ben yapamıyorum artık en iyisi hiç konuşmamak." dedi. Ben yine şoka uğradım. O altı ayda çok sevmiştim onu oysaki. "Neden konuştuk o zaman? Neredeydi aklın şimdiye kadar ?"dedim. Öyle bir kavga ettik ki bir hafta boyunca. Konu nereden nerelere gelmişti. Kırk yıllık düşman gibi. Ama ben sevdiğimden tartıştım. Çok laf ettik birbirimize ikimizinde ağrına gidecek türden. Dönüşü yoktu artık. İhanet olurdu adı hemde gurursuzluk.
        Eee ben ne yapacaktım şimdi? Seviyordum. Sevmişim. Öyleymiş. Mantığıma kabullendiremiyorum ama kalbim onun adıyla
atıyor. Bana "Prensesim." demişti. Babamda öyle derdi.

KAVUŞAMAYAN İKİ KULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin