Limanda durmuş ölü prensimizin kendini göstermesini bekliyordum. Saraydan çıkmam beklediğimden kolay olmuştu. Herkese uyumak istediğimi ve beni rahatsız etmemelerini söylemiş ardından saraydaki gizli çıkışları kullanarak dışarı çıkmıştım.
Omzuma hissettiğim bir elle elim otomatik olarak belimdeki hançerime gittiğinde bir el onu da tuttu ve beni kendine doğru çevirdi. İşte o zaman bana alev alev bakan kırmızı gözlerle karşılaştım. Kırmızı harelerinde özlem ve mutluluk vardı. Son olaylardan sonra onunla buluşmak istememin onun için ne kadar önemli olduğunu görebiliyordum.
İki elini de belimin altına yerleştirerek beni havaya kaldırdı ve etrafında bir tur döndürdü. Ayaklarım tekrardan yere bastığında onun yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana baktığı gördüm. Bütün diyara nam salmış bir katilin böyle masum görünmesi bana biraz tuhaf geliyordu.
"Yalnız mısın ?"
Arkasındaki karanlığa bir bakış attı. Ben de o yöne baktığımda belli belirsiz silüetler gördüm." Hayır ama ne konuştuğumuzu duyamazlar."
Ardından kollarını göğsünde bağlayarak çapkın bir gülümsemeyle bana baktı." Ester'e benimle bu gece buluşmak istediğini söylemişsin."
Onu onayladığımda bana doğru bir adım attı. Aynı şekilde ben de geriye doğru bir adım atınca sorgularcasına tek kaşını havaya kaldırdı.
"Ne yapıyorsun prenses ?"
Bir elimi aramıza kaldırarak aynı şeyi bir daha denememesi için onu durdurdum." Sana seninle konuşmak istediğimi söyledim , sana aşık olduğumu değil."
Omuzlarını umursamazca silkti." Elbette onun da sırası gelecek prenses."
Elini davet edercesine ara sokaklardan birine yöneltti. Gösterdiği yöne doğru yürümeye başladığımda arkamdan gelen adım seslerini işittim. Sokağın en sonunda durduğumuzda ise derin bir nefes aldım. Vakti gelmişti.
Ona doğru döndüğümde hala bana sırıtarak bakıyordu. Sanki gerçekten buraya ona ilan-ı aşk etmeye gelmişim gibi bir hali vardı. Ya da onu affettiğimi düşünüyor olabilirdi.
"Sizin kim olduğunuzu biliyorum."
Gülümsemesinden hiçbir şey eksilmedi. Sadece bakışları daha muzur bir hal aldı. Aynı muzurluk ses tonuna da yansımıştı.
"Bizim kim olduğumuzu zaten sana açıkladık prenses."
Ona doğru bir adım atarak işaret parmağımı göğsüne bastırdım." Ama gerçek kimliğinizi açıklamadınız."
Ben bunu dedikten sonra hafifçe yutkundu. Belli etmemeye çalışıyordu ama yavaş yavaş endişelendiği çok belli oluyordu. Yine de onu bozmadım. Fark etmemiş gibi davranarak devam ettim.
"Kraliyet kütüphanesinde Auron Hilekarları isminde bir kitap vardı. Oradan aslında kim olduğunuzu öğrendim."
Beni onaylayan bir mırıltı çıkarınca devam ettim. Artık biraz daha rahatlamış görünüyordu.
" Sana birkaç soru soracağım ve bunları dürüstçe cevaplamanı istiyorum hilekar. İlk sorum Auoron Hilekarkarının hepsi kraliyet soyundan gelirken siz neden kraliyete mensup değilsiniz ?"
Gözlerini arkamdaki duvara dikti. Sanki orada oynayan bir sahne vardı da onu izliyor gibiydi.Bana bakarsa gerçekleri anlayacağımı biliyordu. Bu yüzden göz teması kurmaktan olabildiğince kaçıyordu. Onu anlamadan korkuyordu.
Ama ben onu çoktan anlamıştım.
Sadece direk konuya girmek yerine aklımdaki soruların yanıtlarını almayı seçmiştim. Zaten bunun için sen kraliyet soyundan mı geliyorsun yerine siz neden kraliyete mensup değilsiniz demiştim. Cevap almak istiyorsam onu şüphelendirmemem gerekliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL VE KAN
Ficción GeneralYıllar önce tarihin tozlu sayfalarına karışmış bir tarikat yeniden doğuyor ama amaçları hala aynı mı ? Alina kendi krallığında hüküm süren bir prensesti. Resmi bir varis olmasına ve evlenmesine çok az bir zaman gerçekleşen bir cinayet bütün dengele...