Hyunjin Anlatımıyla::
Tam bir hafta olmuştu, Yeri'nin ölüm haberini alalı. İlk başta uydurma bir şey olduğunu düşünmüştük. Ancak çok geçmeden gerçeği öğrendik. Gerçektende Yeri'nin peşinde bir sapık varmış ancak Yeri'ye bunları yapan kişinin o olup olmadığı bilinmiyor, sadace baş şüpheli.
Felix kabullenemediği için cenazesine bile gitmek istememişti. Günlerdir doğru düzgün yemek yemiyor, odasından çıkmıyor ve sürekli kendisini suçluyordu.
Bazen bu haline çok sinirlenip bazen ise ona üzülüyordum.
Salonda otururken merdivenlerden üstü başı dağılmış, gözleri ağlamaktan ve uykusuzluktan kızarmış, yavaş adımlarla sallanarak inen Felix'i gördüm.
Elindeki boş bardağa bakılırsa su almak için gelmişti.
Hemen ayaklanıp karşısına dikildim,
"Ver, ben getiririm sen geç otur."
"Kendim alırım."
"Hayır otur sen ayakta zor duruyorsun."
"Kendim alabilirim."
"Felix."
Sert sesimle kızarmış gözlerini gözlerime çevirdi.
"Yapma böyle... Kendini mahvediyorsun. Hiç mi üzülmüyorsun bu haline?! Ben bile dayanamıyorum, annen görse kim bilir ne kadar üzülürdü."
Bir süre sadece gözlerime baktı ve sessiz kaldı. Daha sonra gözlerini yavaşca aşağı kaydırıp konuşmaya başladı,
"Benim yüzümden oldu biliyorsun... Annem bunu görseydi benden nefret ederdi."
"Felix saçmalamayı kes senin suçun değildi. Böyle olacağını bilemezdik! Lütfen saçma sapan triplere girip kendini yıpratmayı kes!!"
Sinirle ağzımdan çıkan sözleri kontrol edememiştim. Biraz durduktan sonra derince bir nefes alıp tekrar devam ettim,
"Dışarı çıkmak ister misin?"
Reddedeceğini düşünüyordum. İlk başta tereddütte kalsada ikna olmuştu. Hava almaya ihtiyacı vardı bunu kendide biliyordu. Elinden tutup hazırlanmasına izin vermeden dışarı çıkarttım. Çıkarken Felix için askılıktan kendi hırkamıda aldım. Arabaya doğru yöneldiğimde şaşkın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Özür dilerim Felix... Ama bunu baştan yapmam gerekiyordu.
Felix Anlatımıyla::
Arabaya gittiğimizi görünce sahile falan gideceğimizi düşünmüştüm oysaki sahil o kadarda uzak değildi. Sorgulamadan arabaya bindiğimde Hyunjin'in arabayı çalıştırmasını izledim. Ardından başımı cama yaslayıp yolu izlemeye başladım.
Ormanlı gibi bir yere geldiğimizde yürüyüş için geldiğimizi düşünmüştüm. Her yer karanlıktı, bu biraz korkutucuydu.
Ben etrafa bakarken Hyunjin arabadan inip kapımı açmıştı. Yavaşca arabadan inip soran gözlerle Hyunjin'e baktım. Elindeki hırkayı uzatıp kollarım bıraktı. Ardından bir şey demeden kolumdan tuttu ve yürümeye başladı.
Arkadan gelen baykuş ve cırcır böceği sesleriyle karanlık olan bu ormanda(?) yürüyorduk. Biraz ileride Hyunjin durdu ve konuştu,
"Felix... Özür dilerim ama bunu yapmam gerekiyordu. Artık kendini toplamalısın. Bu şekilde nereye kadar gideceksin? Eminim annen şuan seni görüyordur. Hiç üzülmüyor musun..? Annen çok üzülüyordur..."
Biraz çekilip eliyle yanımızdaki mezarı gösterdi.
"Sen her ne kadar istemesende... Dilediğin kadar konuşup vedalaşman için getirdim. Lütfen istediğin her şeyi söyle, konuş, bağır, ağla ama bu son olsun. Bugünden sonra toparlanmaya çalış. En azından annen için..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
raxeira ミ hyunlix
Fanfic"Hyunjin.." "Güzelim..?" Zorlukla söyledikleri şeylerin son kelimeleri olduğunun ikiside farkındaydı. "Hyunjin, korkuyorum." Genç çocuk uzanıp sevgilisinin elini tuttu ve her zamanki sıcak gülümsemesini belkide son kez ona sundu. "Yanındayım güzelim...