four

68 8 0
                                    

"Kişi başı bir adet."
Bir yazıya bir de kalan iki telefona baktı Mei. Bir tanesini kendi alırken diğeri Rika'ya kalmıştı. Yüz tanıması zırvalığından sonra diğer insanlara göz attı. Birine sorup bu saçmalığı öğrenmek istese de hiç tekin gözükmeyen insanlar vardı. Yeni olduğunu belli etmemeliydi. Şanslı ki, tek yeni gelenler onlar değildi. Başka bir çömeze belli ki bir süredir burada olan birisi neler olduğunu anlatırken Mei de alması gereken cevapları almıştı. Buna inanmamazlık yapmayacaktı, bunca insan bir şaka kurbanı olamaz diye düşündü. Düşünürken hepsini teker teker inceledi. Köşedeki o kapüşonlu adam, sanki onu daha önce görmüştü. Bunun üzerine düşünebilirdi ama anons sesi onu durdurdu.

"Kayıtlar kapanmıştır." ses devam etti. "Oyun adı, Labirent. Zorluk derecesi, maça dörtlüsü." Mei bakındı, az önce çömeze anlatan adama sessizce yaklaştı ve fısıldadı. "Zorluk derecesi olayı ne?" adam bir bakış atıp açıkladı. "Maça takımı güç gerektirir, sinek takım oyunudur, karo takımı zekanı ölçer, kupa takımı ise... en kötüsü o. İhanet." Mei tek kaşını kaldırdı. "Sayının büyüklüğü de zorluğu mu belirliyor." dedi. "Bingo!" adam elini şıklatarak söyledi. Mei bu sırada bir çift gözün üzerinde gezindiğini hissederek başını çevirdi ve o adamla göz göze geldi. Şu garip adam. Yine düşünceleri dış ses tarafından durdurulmuştu.

"Oyunu kazanma koşulları, size verilen sürede labirentin çıkışını bulup çıkın. Çıkışı ararken ebelere yakalanmamalısınız. Her oyuncu farklı bir girişten oyuna başlayacaktır. Oyuncular kendilerine başlangıç noktası belirlesin. Kurallar, duvarlara tırmanıp labirenti kuş bakışı görmek yasaktır. Şiddet ve silah kullanımı serbesttir. Bu oyun için verilen süre, 30 dakika." uzun konuşmanın ardından ses kesilirken, telefon ekranlarında oyunun başlamasına beş dakika kaldığı yazıyordu. Mei, Rika'ya baktı. "Sanırım ayrılmamız gerek." dedi. Rika kızın omuzlarını sıktı ve ona güven verdi. "Merak etme seni hemen bulacağım sonra birlikte çıkacağız."

"Oyun başlamıştır."
Mei beklemeden harakete geçti. Öncelikle Rika'yı bulması gerekiyordu ama Rika aptaldı. "MEİ! SESİME DOĞRU YÖNEL!" diye çığırıyordu. Ardından silah sesleri duyuldu. "APTAL! BAĞIRIRSAN YERİNİ BELLİ EDERSİN. SUS BEN SENİ BULACAĞIM." aynı şekilde Mei de bağırmak zorunda kaldı. Bu çok tehlikeliydi. Çoktan ona yaklaşan adım seslerini duymuş ve koşmaya başlamıştı. Ebelerde silah vardı nasıl karşı koyabilirdi ki? Bir duvardan döndüğünde yerde yatan bir oyuncuyu gördü. Belli ki vurulmuştu, buradan uzaklaşsa iyi olurdu. Tekrar silah sesleri geldi hemde çok yakındandı. Mei hızlandı, tekrar vurulmuş bir oyuncu gördüğünde bunu görmezden gelmedi. Adamın elinde bir bıçak vardı, işe yarayabilirdi. Her ne kadar karşısında bir makineli tüfek olsa da. Bıçağı kemerine yerleştirdi ve labirent sokaklarını birer birer aştı. Sonunda bir duvarın arkasından taşan, Rika'nın kırmızı saçlarını görmüştü. Fısıldayarak bağırdı. "Rika! Buradayım!" Rika geriye doğru sırt üstü düşmüştü. Mei'nin gözleri sonuna kadar açılırken beyaz tişörtündeki kanları gördü. Bıçaklanmıştı. Rika'nın çıktığı duvardan maskeli ebe çıkmıştı. Silahı yoktu, belli ki Rika ona yapabildiğini yapmıştı. Ebe şu an Mei'ye yaklaşırken Mei hala Rika'nın durumunu sindirmeye çalışıyordu. Gözleri karardı, midesi bulandı. Sonra gerçek suratına tokat gibi çarparken bağırarak öne atıldı.

Mei zayıf, biraz uzunca narin bir kızdır normalde. Kol gücü yoktur, tek yapabildiği hızlı koşmaktır onda da hemen tıkanır. Yani Mei'yi tanıyan birisi onun böyle birisi olduğunu söyler. Eğer şu an ki halini görselerdi eminim hiçbiri inanmazdı. Çünkü ebeye doğru koşup, hiç beklemediği bir anda eline tekme atmış ve bıçağını düşürmesini sağlamıştı. Hızla arkasına geçti ve boynuna sarılıp onu nefessiz bıraktı. Ebe, kızı duvara vurarak sırtından atmaya çalıştı ama Mei'nin gözü dönmüştü. Sendelese de bırakmadı. Az önce vurulmuş kişiden aldığı bıçağı sıkıştırdığı kemerinden çıkardı ve hiç düşünmeden ebenin omzundan sapladı. Maskeli ebe yere düştüğünde onu yüz üstü çevirdi ve üstüne çıktı. Defalarca göğsünden bıçaklarken aynı zamanda bağırıyordu. Bağırışları neredeyse bütün oyun alanından duyulmuştu.

Ebe çırpınmayı bırakmıştı, artık nefes almıyordu. Mei kendine geldi ve koşarak Rika'ya ulaştı. Yaşayıp yaşamadığını bilmiyordu bile ama onun koca cüssesini sırtladı. Çıkışı ararken aynı zamanda bağırıyordu. "ARANIZDA DOKTOR OLAN VAR MI? LÜTFEN..." nefes nefese kalmıştı. "ÇIKIŞA DOĞRU GİDİYORUM. VARSA LÜTFEN ÇIKIŞTA BEKLESİN." "Lütfen..." son söylediğini kendi bile duymamıştı neredeyse.

Genç kız sonunda çıkışı bulmuş Rika'yı da yere yatırmış bekliyordu. Çok geçmeden sadece tek bir kişi gelmişti, o tek kişiyle oyunun bittiği de duyrulmuştu. O sarışın, garip adam. Gözlerini Mei'ye dikmişti. "Doktor arayan sen miydin?" Kız dolu gözlerle başını salladı ve yerde yatan çocuğu gösterdi. "Sen doktor musun?" dedi kız. Sarışın, "Hayır." dedi kısaca. Ama yine de eğilip çocuğu kontrol etti ve ekledi. "Ölmüş."
Mei'nin bütün algıları kapanmıştı. Tam anlamıyla emekleyerek Rika'ya iyice yaklaşmış ve yanına uzanmıştı. Kendini orada bırakıp Rika'ya eşlik etmeyi düşündü. Sarışın söze girdi. "Burada mı kalacaksın. Birazdan çok karanlık olacak." Mei gözlerini devirdi, çok umurundaymış gibi karanlık. "Bana yardım eder misin? Onu burada bırakamam." Sarışın gülümsedi onaylarcasına. "Shuntaro Chishiya." önce tanışma faslına geçti. "Suzuka Mei." diye ekledi kız.

Mei her şeyini kaybetmiş gibi hissetse de bu gün, aslında onun için her şeyin başladığı gündü.

I'll Never ForgetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin