nineteen

39 4 0
                                    

"Shuntaro." seslendi Mei. Oyundan çıkalı bir gün olmuştu. Biraz dinlenip yeni oyuna gideceklerdi. Ama Mei'nin fikri farklıydı. "Bence ayrılmalıyız." Chishiya tek kaşını kaldırıp baktı. "Yani ayrılıp başka oyunlara gitmeliyiz. Böylece kartları daha hızlı toplayıp ne olacaksa onu daha çabuk görebiliriz! Zaman uzadıkça aklımı yitirecek gibi oluyorum."

"Hayır." dedi Chishiya. "Bir daha birbirimizi nasıl bulacağız? Bunun bir veda olabileceğinin farkındasın değil mi?"

"Bir aradayken de başımıza bir şey gelebilir. En azından bu ana tanıklık etmeyiz!" Mei saçmaladığının farkındaydı. Ama bu oyun zırvalığından çok sıkılmıştı ve şimdiye dek dışa vurmadığı hisleri neredeyse taşmak üzereydi. Haru ve Rika'nın yokluğu gün geçtikçe gerçekliğini hissettiriyordu.

Chishiya üzgün bir bakış bahşetti. Mei'yi böyle aklı başından gitmiş görmek istemiyordu. "Oyunun bittiğinde Shibuya meydanında buluşalım. Oyunun ne kadar süreceğini bilmiyorum ama senden önce gidersem sen gelene kadar hiçbir yere ayrılmayacağım, haberin olsun." Chishiya istemese de kabul etti. Kendi isteklerinin Mei'nin istekleri karşısında hiçbir değeri yoktu. Hem ona güveniyordu. Eminim katıldığı oyunu hiç zorlanmadan kazanacaktır diye düşündü.

Mei kollarını Chishiya'ya sardı. Gerçekten bir veda gibi hissettiriyordu. Chishiya sarılmasına karşılık verdi, kızın saçlarının arasına bir buse bıraktı. İlk ayrılan Mei oldu.

"Chishiya. Olur da bir daha görüşemezsek..." sözü yarıda kesildi. "Böyle bir şey olmayacak." oğlan arkasını döndü ve ona bakmadan el salladı. Biraz daha buna devam ederse gerçekten Mei'yi bırakmayacaktı.

Akşam olduğunda Mei kendine yeni bir oyun bulmuştu. Oyun alanı yıpranmış, dökülen üç katlı eski bir evdi. Girişteki masanın önünde durduğunda o meşhur yazıyı okudu. "Kişi başı bir adet." ve masada duran feneri aldı.

Bir köşede beklerken nihayet kayıtlar kapanmıştı. Anons sesi duyuldu.

"Zorluk derecesi maça valesi. Oyun adı, Kör ebe."

Mei kendine lanet etti. Kondisyonu bu kadar düşük olan biri nasıl oluyor da kendini sürekli maça oyununda buluyordu?

"Oyuncular verilen sürede evden çıkmalıdırlar. Çıkış şifresi odalarda bulunan ipuçlarında gizlidir. Ayrıca oyun boyunca zifiri karanlık olacak ve kimse birbirini göremeyecektir. Maça valesi, oyunculardan birini sobelerse, o kişi için oyun sona erer. Size verilen fenerlerin yanma süresi toplam on dakikadır. Ayrıca odaların içinde sizin için sürprizler olabilir. Şiddet ve silah kullanımı serbesttir. Süre sınırı, bir saat."

Beş oyuncu evin içine girdiğinde kapı arkalarından kapandı. Mei bu eski eve karşın elektronik şifre girişine baktı. Dört hane gerekiyordu, tamam buraya kadar normaldi ama karanlık? Bu oyun Mei'yi çok zorlayabilirdi.

Mei karanlıktan oldum olası korkmuştu. Küçükken yetimhanede kaldığında uyku saatinden sonra ışıkları açmak kesinlikle yasaktı. Mei kabuslar görse de, ne kadar korksa da ışığı açamazdı. Bu yüzden karanlık onu her gece içine çeker ve korkularıyla baş başa bırakırdı.

Işıklar kesildiğinde sahiden göz gözü görmüyordu. Anons sesi tekrar duyuldu. "Oyun başlamıştır." Anonsla birlikte üst kattan adım sesleri duyulmaya başlamıştı. Mei diğerlerini koordine etti. "Herkes ayrı bir odaya baksın. İpuçlarının ne olduğunu bilmiyoruz o yüzden şüpheli gözüken her şeyi not edin!" dedi ve kendi de bir odaya girmek üzere haraketlendi. Ellerini ileri doğru uzatmış önünde bir şey olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Fenerini kullanmak istemiyordu zaten on dakikalık pil ömrüyle nereye kadar gidebilirdi ki? Mecburen onu da ipuçlarını bulmak için kullanacaktı.

I'll Never ForgetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin