Yazarın ağzındanAdam duyduğu cümleyle kasıldı ve kızı daha sıkı sarmaladı. Birkaç saniye sonra kızın vücudu tamamen gevşedi. Bayılmıştı. Bir eliyle kızı tutarken diğer eliyle kızın ellerindeki bebeği alıp bir köşeye fırlattı.
"Alaz gitmemiz lazım artık. Enes bekliyor." Adam kızı kucağına aldı. Hızlıca oradan çıkıp koridorlar boyunca ilerledi. Nihayet kapıya ulaştığında kullanmamaktan paslanan kapı gürültüyle açıldı. Sarı saçlı kız koşarak arabanın kapısını açtı. Adam kucağındaki kızı arabaya yerleştirdikten sonra diğer taraftan kendi bindi ve kızın başını bacaklarına yerleştirdi. Diğerleri de arabaya binince araba süratle hareket etti. Yol boyunca kızı izledi. Kız çok yavaş nefes alıyordu.
"Nereye gidiyoruz Alaz?"
"Uzil'in yakınındaki eve sür." Mavi saçlı adam arabayı hızlandırdı. Kız için hepsi endişelenmişti. Hiçbiri ne olduğunu bilmiyordu ama korkmuşlardı. Araba durunca hepsi teker teker indi. Adam kızı kucağına alıp merdivenlerden çıktı. Kızı yatağa yatırıp sarı saçlı kıza seslendi. "Melek üstünü değiştirin. Bir de Vasil kontrol etsin. Nabzı çok zayıf."
Kızlar onay verince adam odadan çıktı. Çalışma odasına gidip kendisine sert bir içki doldurdu. Etki etmeyeceğini biliyordu. Hiçbiri etki etmiyordu. İçmediği içki, yakmadığı sigara kalmamıştı. Kızın ona dediği gibi yanan ateş sürekli harlanıyordu, sönmek bilmiyordu. Kıza ne olduğunu biliyordu ve bunun için kendinden daha çok nefret etti. Kızın bayılmadan önceki sesi aklından çıkmıyordu. Kız haklıydı onlara engel olamamıştı...
Oyun daha yeni başlıyordu, seyirciler bunu bilmese de bu sadece ön gösterimdi. Sahipler kuklaları öyle uyumlu oynatmışlardı ki onlar bile kendilerine hayran kalmışlardı. Kuklalar iyi oynadıkları için sevinç naraları atıyordu, kimseler duymasa da. İpi kesilenler de vardı tabii. Onlar çoktan ölmüştü. Sonra bir adam geldi. Kimse daha önce görmemişti. Sahiplere çantasından yeni kuklalar verdi. Parlıyordu kuklalar gıcır gıcırlardı. Sahipler sevindi alkış tuttu. Adamın kötü gülümsemesini kimse fark etmedi...
——————————————————————————————————————— ertesi sabah saat 10.03
Bütün vücudum ağrıyordu. Dövüşe çıktığımın ertesi günü bile böyle hissetmiyordum. Göz kapaklarımı aralamaya çalıştım ama aralayamadım. Yoğun ilaç kokusu alıyordum. Sanırım hastanedeydim. Etrafta hiç ses duyamıyordum. Bir dakikalık uğraşım sonucu gözlerimi yavaşça araladım. Gözüme giren güneşle geri kapatmak zorunda kaldım. Birkaç saniye sonra gözlerim alışmıştı. Sandığımın aksine hastanede değildim. Ya da benim gördüğüm hastanelere benzemeyen bir hastanedeydim. Sol taraftaki duvar tamamen camdan oluşuyordu ve perdeler çekilmediği için güneş bütün odaya benliği kanıtlıyordu. Hafifçe doğruldum. Camdan görünen sadece ağaçlardı. Kocaman bir sürü ağaç. Rehabilitasyon merkezi miydi burası?
Zorlukla kaldırdığım elimle diğer kolumdaki serumun iğnesini çıkardım. Siyah nevresimi üzerimden kaldırdım üzerimde saten bordo bir gecelik vardı. Ayaklarım soğuk yere değince ürperdim. Yataktan tutunarak vücudumu kaldırdım. Kapıya doğru yürürken boy aynasındaki yansımama baktım. Saçlarım dağılmıştı. Gözlerimin altı mosmordu. Dudağım kurumuştu. İki kolumdaki morlukları fark ettim. Serumu takarken yapmış olmalıydılar. Küçüklüğümden beri damarımı bulana kadar iki kolumu deşerlerdi. Küçüklüğüm aklıma gelince dün geceyi hatırladım, bütün vücudumu saran titremenin geçmesini beklerken duvardan destek alıyordum. Birkaç derin nefesten sonra soğuk kapı kulpunu tutup kapıyı açtım. Konuşma sesleri duyuyordum, alt kattan geldiğini anlayınca merdivene yürüdüm. Demir trabzanlardan tutunarak yavaşça inmeye başladım. Aşağı adımladıkça sesler netleşti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
erazin
Action*Kuklalar, sahipler, seyirciler. Dünya üçünden oluşuyordu. Kuklalar görünmez sahipleri tarafından oynatılmaya devam ediyordu, sahibininin istediği gibi hareket itmeyenin ipi kesilirdi, sahneden yok edilirdi. Oyun bitince seyirciler alkışlardı ve sah...