15

8 1 0
                                    

Dönen bir yuvarlak. Yuvarlağın içi ateş, dışı su. Onun üstünde yaşayan insanlar. Aynı anda milyonlarca farklı yerde işe giden, okuldan gelen, sevgilisinden ayrılan, doğum gününü pastasınının mumunu üfleyen, ağlayan, gülen, kızan milyarlarca insan. Hepsinin farklı hayatları, farklı kararları var. Verdikleri en ufak karar onları çoğu insandan ayırıp çoğu insanla birleştiriyor.

Uğultularla gözümü açtım. Sanırım birkaç saniyeliğine kendimden geçmiştim çünkü hâlâ aynı yerdeydim.

"Arel iyi misin?" Emir'in sesini duydum.

"Bilmiyorum. Sen iyi misin Emir?"

Etrafımıza gelen insanların ayak seslerini duyuyordum. Kolumdaki ve bacağımdaki sıyrıklar canımı oldukça yakıyordu. Sol elimi zorlukla kaldırıp başıma götürdüm. Başımdaki yaradan kan akmaya devam ediyordu. Daha fazla dayanamayıp kendimi karanlığa bıraktım.

————————————————————
Hastane kokusu, nabzımın sesiyle ritim tutan monitör, kolumda bağlı serum. Oldukça tanıdıktı benim için. Geçmiş yıllarda defalarca şahit olmuştum. Hatta on beş yaşındayken bir ay hastanede kalmıştım.

Gözümü açtığımı gören hemşire doktora haber vereceğini söyleyip odadan çıktı. Bu odaya ve hastaneye aşinaydım. Dipteki yarışlara özel açılmış bir hastaneydi. Bildiğim kır saçlı adam odaya girince gülümsedim. O da gülümsedi.

"Arayı açtın Arel."

"Sen her geldiğimde kızıp Kazım'a haber verdiğin için gelmemeye çalıştım."

"Kazım benim can dostumdur biliyorsun. Dostumun emaneti her şeyden önemlidir benim için."

"Bilmez miyim?" Yatağımın yanındaki masadan dosyamı alıp inceledi.

"Merak etme bir şeyin yok. Sağ kolun ve bacağında sıyrıklar var ama derin değil. Onun için krem veriyorum. Başına aldığın darbe için yedi dikiş atıldı. İz kalacak gibi ama kalmaması için elimden geleni yapacağım. Bugün burada kalmanı istiyorum gözlem için. Başka da önemli bir şey yok. Daha fazla uzatmayım dışarıda seni bekleyen insanlar var. Hemşire hanım serumu yenileyebilirsiniz. Geçmiş olsun."

"Teşekkür ederim her şey için."

Doktor odadan çıkınca hemşirede serumumu yeniledi ve gitti. Biraz sonra kapım yavaşça açıldı ve kapının ucundan pembe bir saç göründü.

"Kuzum. İyi misin? Gelelim mi?" İrem'e gülümsedim ve başımı salladım. Otuz saniye içinde odanın içi dolmuştu. İrem, Cem, Enes, Emir, Vasil, Ozi ve Melek sırayla geçmiş olsun dediler. Emirde sıyrıklar dışında bir şey olmadığı için çoktan ayaklanmıştı.

Üç saat sonra herkes gitmişti ama Vasil gitmemişti. Aslında İrem'in gitmemek için çok dirense de Vasil'e güvenip gitmişti. Vasil ile biraz muhabbet etmiştik ve benim uykum gelirken o da hava almak için dışarı çıkmıştı. Aldığım ilaçların etkisiyle gözüm kapandı. Kapının sesini duyunca Vasil'in ya da hemşirenin geldiğini anlayıp bakmadım. Sonra odayı anımsayamadığım bir koku kapladı. Gözlerimi açacakken gözlerime kapanan el buna engel oldu. Bir anda ne olduğunu anlayamadım, eli gözümden çekmeye çalışırken debelenmeye başladım ve yüzünü yüzüme yaklaştırdığını hissettim. Dudakları neredeyse kulağıma değecekken robotik bir ses duydum.

"Dejavu olduk sanki küçük kız. Hatırlıyor musun, seni ziyarete gelirdim o günlerde. Çok sevinirdin. Sana her gelişimde bu papatyalardan getirirdim. Onları sonsuza kadar saklayacağını söylemiştin. Sakladın mı?"

Çıldırmak üzereydim. Elleri o kadar güçlüydü ki hareket ettiremiyordum. Kulağıma dediklerinden bir şey anlamıyordum.

"Sana birkaç mesaj atmıştım bir şeyler hatırlaman için ama hatırlamamamışsın. Küçükken hep doğru şeyler yapardın ama şu an yanlış tarafta, yanlış işler peşindesin. Senin için bir hediyem daha var. Uyanınca papatyaların olduğu saksının altına bak küçük kız."

erazinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin