01

358 15 5
                                    

"Emrys..."

Çağrı onaydı. Adı bu değildi ama o çağırılıyordu.

Derin, boğuk bir sesti konuşan.

İtaat etmek istedi. Merak etti.

Sesi takip etti.

"Emrys..."

Düz, karanlık bir koridorda ilerliyordu.

"Emrys..."

Yolunu aydınlatan tek ışık elinde tuttuğu meşaleden gelen cılız alevdi. Adımları temkinliydi. Bir kalenin zindanlarını andıranların parmaklıkların önünden geçti.

Garipsemedi.

Taş koridorlar, zindanlar, meşale... Hepsi... Olağandı.

"Gel Emrys..."

Yankı yoktu.

Ses doğrudan beyninde hayat buluyordu.

Farkındalık onu ürküttü. Yine de ayakları adım atmaya devam ediyordu.

Meşaledeki alev titredi.

Bir yerlerden rüzgâr esiyordu.

Meşaleyi az daha ileri uzattı. Karşısında bir açıklık var gibiydi.

İlerledi.

Bir mağara ağzıydı.

Geçiverdi.

Karanlık, devasa bir boşluktu onu karşılayan.

Meşaleyi sağa sola savurdu. Etrafını görmeye çalıştı. Nafileydi.

İleri doğru bir adım attı. Ayağı kayıp boşluğa doğru sendeleyince panikle geri çekildi. Eğilip meşaleyi yere tuttu. Tam önünde dipsiz bir uçurum vardı.

Panik yükseliyordu.

Bir ses işitti. Bir tür şıngırtı. Birbirine sürtünen çelik ya da demir gibi bir şey.

"Zincir...", diye aklına geldi.

Zincir?

Ses duvarlarda yankılandı. Büyüdü, büyüdü, büyüdü.

Bir kez kanat çırpıldı.

Belki bir kuştu.

Kocaman bir kuş...

Derken meşalesinin ışığında bir şey parladı; dev, sarı bir küre. Hayır, iki! İki, iri, sarı küre!

Gözlerinin önünde, pullarla kaplı, heybetli bir kafa yükseldi.

İrkildi.

Geriye doğru bir adım attı.

Bir köke ya da onun gibi bir şeye takıldı.

Düşüyordu.

"Ah!"

Büyük bir gürültüyle düştü.

Aferin, diye söylendi kendi kendine, yataktan düş Alex, aferin!

Ağrıyan belini ovuşturarak doğruldu.

Yatağındaydı.

Yataktan düşmemişti. Yatağa düşmüştü.

Etrafına bakındı: Kitapların çoğu yerdeydi, komodinin üstünde olması gereken sürahi ve bardak yerde, paramparça olmuş vaziyetteydi, bilgisayarı çalışması masasının üzerinde değil önünde, ilkokulda yaptığı ev çatıları gibi ters "v" harfi şeklinde duruyordu ve bütün mobilyalar eğreti birer pozisyon almışlardı. Birkaç kıyafeti de onların üzerinde gelişigüzel duruyordu.

RED, GOLD AND SEABLUEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin