09

78 11 21
                                    

Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun!

(Geçen hafta biraz yoğundum, kuzenim evlendi de... O yüzden bölüm Pazar'a kaldı efendim. Keyifli okumalar...)

"Ellen harika bir kadın.", dedi Henry, Alex'in odasına çekilirlerken. Kendi annesinin yarım yamalak varlığı kalbini daha az kırıyordu artık.

Alex gülümsedi: "O da senden etkilenmiş gözüküyordu."

"Babanın politika konusunda biraz gözümü korkuttuğunu itiraf edeceğim."

Böyle söylese de sırıtmıştı.

"Ah, kesinlikle beklediği gibi çıkmadın! Hatta bu kadar yumuşak davranmasına şaşırdım."

Hnery şakacı bir tavırla tek kaşını kaldırarak, "Daha hiçbir şey görmedin, diyorsun?", dedi.

Alex buna sadece gülmüştü.

Neden sonra, odasındaki kırmızı kanepeye yayılırken konuştu:

"Siz de hiç fena değildiniz majesteleri!"

"Alex...", diye sızlandı Henry. "Majesteleri ve ekselansları arasındaki farkı nihayet öğrendiğini sanmıştım." Suratındaki sahte hayal kırıklığı ifadesi Alex'e çok sevimli gelmiş, Henry'yi kolundan tutup dibine çekmiş ve neredeyse kucağına oturmasını sağlamıştı. Yanağına, boynuna öpücükler kondururken gülümsemesi o kadar genişti ki Henry, tenine değen dudaklardan onun ne kadar eğlendiğini hissedebiliyordu.

"Majesteleri krala atfediliyor ekselansları, evet ve ben de bir krala hitap ediyorum."

"Ben bir kral değilim Alex."

Henry kaşlarını çatmış, Alex öpücükleri bırakıp prense sıkı sıkıya sarılmıştı. Neredeyse dizlerinin üstünde oturan sarışın gencin göğsüne yüzünü gömdü:

"Öyleydin.", diye fısıldadı.

Henry'nin nefesi tekledi.

"Öyleydim.", diye fısıldadı o da. Ardından göğsünü şişiren derin bir nefes aldı ve bu kez biraz daha yüksek bir sesle, "Tanrım! Gerçekten de öyleydim! Bir kraldım! Kraliyet ailesinin normlarına bağlıydım ve hala öyleyim! Üstelik yine asla kabulü olmaya birine bağlandım!"

Böyle söylüyordu ama Alex'in omuzlarına doladığı kolları çözülmemişti. Aksine sustuktan sonra başını da onun başının üstüne koymuştu.

Sessizlik sakindi.

Sonra, "Şey... En azından şu an seçeneklerimiz var. Yani aslında tahtın yedeği gibi bir şeysin ve eğer gerçekten istersen tahttan feragat edebilir edebilirsin.", diye fısıldadı Alex.

Henry küçük bir mırıltıyla onayladı.

"Yapar mıydın?"

Alex bu soruyu kadar özgüvensiz sormuştu ki, sesi çatlamıştı.

Boğazını temizleyip tekrar sordu:

"Tahttan feragat eder miydin?"

Henry başını Alex'in başının üstünden kaldırdı. Alex'in sırtından boynuna doladığı elini gevşetip, öteki eliyle de esmer gencin çenesi nazikçe tuttu. Göz göze gelmelerini sağladı.

"Her zaman başka bir hayat yaşamak istedim Alex. Bir yazar olmak, Paris'te yaşamak, ne bileyim, siyasetten tamamen kopuk bir hayat yaşamak istedim. Kendim olabilmek istedim. Fakat cesaretim yoktu."

Alex bakışlarını kaçırdı:

"Ben politikaya oldukça ilgiliyim."

"Biliyorum. Gelecekte Amerika Başkanı olmak istediğini, tüm hayatını buna göre planladığını ve eğitimini bu amacı destekleyecek doğrultuda aldığını biliyorum Alex."

RED, GOLD AND SEABLUEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin