07

70 12 9
                                    

Alex, görünmez ipler tarafından geri çekildiğini hissetti. Titrek ve gürültülü bir nefes eşliğinde gözlerini açtı ve oturduğu yerde geriye doğru sendeledi.

Odanın içinde küçük bir fırtına kopmaktaydı.

Kitaplar, masalar, sandalyeler... Çerçeveler, kıyafetler, telefonu...

Yüzüne vuran sert rüzgara karşın biraz doğrulabildiğinde, mumların hala yanmakta olduğunu gördü.

Pekala...

Ödü kopuyordu.

Duyduğu melodiyle irkildi. Henry aradığında çalsın diye kaydettiği zil sesiydi.

Gözlerini kapayıp sakinleşmeye çalıştı. O sakinleşmezse oda da sakinleşmeyecekti.

İşe yaramıyordu.

Telefonu çalmaya devam etti.

Sanki tüm hayatı buna bağlıymışçasına telefona uzandı. 

Dizlerinin üzerindeydi. Kulağında vınlayan rüzgarı duymazdan gelmeye çalışmak zordu. Sadece melodiyi duymak, odaklanmak için tüm enerjisini sarf etmesi gerekmişti.

Nihayet telefon da onu duydu.

Kapıldığı küçük fırtınadan kopup Alex'in kafasına çarptı.

Alex acısını siktir etmek zorundaydı. Daha yere düşmeden -ya da telefon yine rüzgara kapılmadan- sıkıca kavradı ve açtı.

"Alex!"

...ve bu kadardı.

Fırtına duruldu, sert rüzgar sakin bir melteme dönüştü. Eşyalar gelişi güzel ama gürültü yamadan, çarpıp devrilmeden bir yerlere yerleşti ve mumlar nihayet söndü.

"Henry...", dedi Alex, gözlerini rahatlamayla kapatarak, kısık sesle.

"Alex... Ben... Ben az önce bir rüya gördüm. Gerçek gibiydi. Gerçek miydi? Gerçekten orada mıydın?"

Alex gözlerini açmamıştı.

Sadece, basit bir mırıltıyla onayladı.

"Nasıl?"

"Bilmiyorum."

Yalan.

Alex nasıl olduğunu gayet de biliyordu.

Kirpikleri nazlı nazlı ayrıldı birbirlerinden.

Her yer, her yerdeydi.

O karmaşayı toplamak sabahı bulacaktı.

"Bu benim gördüğüm, rüyalarımdaki renkli gözlü esmerin sen olduğun anlamına mı geliyor?"

"Öyle sanırım."

Sanırım mı?

"Benim de senin rüyalarındaki şu sarışın adam olduğum anlamına?"

"Görüyorum ve arttırıyorum.", dedi Alex, "Senin Kral Arthur olduğun anlamına geliyor."

Bunun üzerine Alex, Henry'den sadece, sesli bir iç çekiş duydu.

Bir süre kimse konuşmadı.

Neden sonra, "Korkuyor musun?", diye sordu Alex.

"Hem korkuyor hem de heyecandan ölüyorum."

Cevap esmer delikanlının gözlerinin muzipçe kısılmasına neden oldu:

"Pervasız oldu sanki biraz!"

"Ne diyebilirim ki! Farz et ki ben bir kediyim!"

Alex bir an için, gerçekten de Henry'yi kedi kulakları, bir kuyruk ve dudağını sıyıran kedi dişleriyle hayal etti.

RED, GOLD AND SEABLUEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin