Elimdeki bitmek üzere olan otu kanlı gözlerimi dikiz aynasına dikerken yanımdaki çocuğa verip söndürmesini bekledim. Acar Günay'ın hayatının sikerdiği o evin tam önünde duruyorduk.
"İn." Bana baktı ve derin bir nefes alıp verdikten sonra emniyet kemerini çıkartıp kapıyı açtı.
Yavaş yavaş eridiğimi hissediyordum ayık kafayla gelmediğim halde. Yüzümde tekrardan hissetmiştim o tanecikleri. Ilık ve kötü kokan kan tekrar yüzümdeydi sanki. Ağzıma paketinden çıkardığım karpuz şekerini attıktan sonra indim arabadan.
Evin önünde durup evi izleyen Çağrı'yı dürterek kapıya doğru ilerledim. Arkamdan gelmesini sağlamıştım. Kapıyı cebimden çıkardığım anahtarla açtım.
İçeriye toz, rutubet ve küf harmanı berbat bir koku hakimdi. Annem varken burası böyle değildi biliyor musunuz, içeriden muazzam yemek kokularıyla beraber kıyafetlerimizdeki yumuşatıcının kokuları gelirdi burnunuza.
Başıma giren ani ağrıyla avucumun içini şakağıma bastırdım.
"İyi misin?" Panikle beni izliyordu Çağrı.
"İyiyim." Gülümsedim. Gülümsedi.
Çağrı önden adımlayıp ilerlediğinde salonda gördüğü şeyle hızla arkasını dönmüştü. Ancak arkasında olduğumu görmediği için bana çarpmış kocaman açtığı gözlerini gözlerime dikmişti.
Kolumu sakince beline sardım. Boştaki elimi yüzüne yerleştirip korkuyla araladığı gözlerinin kapaklarında baş parmağımı gezdirdim.
"Korkma." Gülümserken elimi belinden çekip yanıma geçmesini sağladım.
Derin bir soluk alarak kapının pervazına elimi yerleştirirken içeri göz attım. İlk günki gibi... İlk günki gibi taze.
Kurumuş kan yüzünden büyük kısmı kahverengileşmiş halıda göz gezdirdim. Elimle halıyı işaret ettim Çağrı'ya.
"Bak." Gülümsüyor dolan gözlerim yüzünden bulanıklaşan yüzüne odaklıyordum kendimi. "Annem."
Annemi arkadaşımla tanıştırmıştım. Sonunda diğerleri gibi annemi tanıtmıştım arkadaşımla. Çağrı zorlukla gülümserken saçlarımı okşadı ve elleriyle yüzümü kavradı. Elimi sakince indirdi.
"Annem bilseydi geleceğini yemek de yapardı bize." Gözlerime bakıyor göz kırpmasına bile gerek kalmadan akan göz yaşlarının saklamıyordu beden.
"Neden yemek yapmadın anne bugün?" Gözlerimi sildi baş parmaklarıyla esmer çocuk. "NEDEN BUGÜN BURASI BU KADAR KÖTÜ KOKUYOR ANNE!?"
Çağrı bu kez korkmuş olacak ki odayı ilk gördüğü anki ifadesi tekrar yüzüne yerleşmiş ağlarken diğer yandan sakinleşmem için çabalıyordu.
"Şşşh! Acar, Acar lütfen, tamam." Ne yaptıysa aala sakinleşmeyen kasılmalarım son cümlesiyle durulmuştu. "Kızma annene, belki bugün hasta olmuştur o yüzden ne işe ne yemeğe eli deymemiştir?"
Anneme bağırdığım için vicdan azabı çekiyordum şimdiyse.
"Hadi odana gidelim." Omuzumdan tutup beni geriye doğru çektiğinde gözlerimi silip önüme dönüp koridorun sonundaki odaya ilerledim.
Aralık kapıyı biraz daha araladığımda içeri geçecek kadar yer açılmıştı büyük bir gıcırtıyla. Çağrı'nın gözleri bu kez ışıldamıştı.
"Odan çok güzelmiş, sanki bambaşka yumuşak bir tarafını görüyorum gibi."
Tozdan dolayı olsa gerek esmer çocuğu hapşurtmuştu evimiz. Yatağıma oturduğumda kalkan o toz bulutu bu kez beni hapşurtmuştu. Etrafıma bakındım.
"Annem keşke ölmeseydi Çağrı. Sizi onunla tanıştırmayı çok isterdim, çok severdi eminim, size hep limonlu kek yapardı."
Raftan aldığı bibloyu yerine koyup bana döndü. Gülümsüyordu oldukça içten. Gerçekten güzel bir çocuk.
"Tanıştık ya az önce." Kıkırdamıştım kendime engel olamayıp.
"Kusura bakma." Etrafı incelerken oldukça meraklı görünüyordu.
"Önemi yok." Başka şeyleri incelerken aynı zamanda bana cevap veriyordu.
Tekrar gözlerini sıkıca yumup hapşurduğunda çok ve sağlıklı yaşamasını diledim. Yanıma oturmuştu bu kez.
Elini yavaşça bacağıma koydu ve yüzümü izledi. Sanki bir fırtına öncesi sessizlik gibi.
"Bilmenin hakkın olduğunu düşündüğüm bir şey var." Merakla ve sorar gözlerle baktım. "Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Annen bir polis memuru yüzünden öldü değil mi?"
"Evet... evet." Düşünceli gözlerim karşı duvara kaydı ve ardından başımı dönderip kaşlarımı çattım. Geliyor işte.
"Barış ve ben, ona birşeyler anlattığın gece konuştuk." Sikeyim, Barış'a annem hakkında anlattıklarımı öğrenmiş.
"Ne gibi?" Cebimdeki şekerden bir tane daha alıp ağzıma attım. Oldukça stresliyim.
"Annenin arkadaşı olan polis memuru hakkında konuştuk." Bu harbiden tuhaf.
"Ne biliyorsunuz ki amına koyayım?" Şaşkınlık küfrü sonuna eklendiğine göre Acun Ilıcalı'yı oynamayı bırakmalıydı bence. Acun bile daha az uzatıyor.
"Sadece adam annene ilgi duyuyormuş ve annense babanı seviyormuş Acar." Öfkeyle elimdeki kağıdı kırıştırıp top haline getirdim
"Bunları biliyorum Çağrı." Hadi ama.
"Barış'ın babası ne iş yapıyor biliyor musun?" Sakince sorup ellerini birbirine birleştirdi ve ardından dua eden bir budist gibi alnına yerleştirdi.
"Bilmiyorum." Sadece düşündüğüm şey olmaması için canımı bile verebilirim.
"Yüzünü temizleyen bir polis memuru olduğunu söylemiştin." Söyle artık reklam arası girse şaşırmayacağım. "Acar, yüzünü temizleyen ve annenin ölümüne sebep olan polis memuru aynı polis memuru."
Hassiktir ne? Ben buna susacağımı hiç sanmıyorum. Karşımdaki çocuğun yakasını sıkıca tuttuğumda tek bir korku belirtisi yoktu ve oldukça ruhsuz görünüyordu.
"Barış'ın babası bir polis memuru Acar." Gözlerim açılırken yakasındaki ellerim yavaşça gevşedi.
Bu fırtına değil kasırgaymış be anasını satayım. Ben bunu bilirken annem gittiğinde yaşadığım acının aynını adama yaşatmadan nasıl durabilirim ki?
Beynimden aşağı kaynar sular dökülmüşçesine terlemeye başlamıştım ve bütün vücudum tutmaz hale gelmişti. Göz yaşlarım kendiliğinden damlarken ellerim iki yanıma dökülüvermişti.
Barış... O sevimli, tatlı çocuk. Aklımı alan çocuk aslında hayatımı siken adamın bir parçasıymış. Babalı oğullu hayatımı tepetakla ettiler desem? Önce annem sonraysa tanrıya olan inancım.
Annemi özledim. Annemi tanıştırmak istediğim çocuğa bak. Ne olay ama, iki sezonluk dizi çıkar herhalde?
Sen bunları duyma anne, bilme. Sen her şeyi güzel hatırla canım. Ben bilirim duysaydın zaten beni affetmezdin ama bilseydim bende daha farklı şeyler yapardım anne. Anne, sana söylemediğim tek şey bu olsun mu? Halledince sana her şeyi söyleyeceğim zaten gerçekten. Ama şimdi benimle üzülmene hiç gerek yok.
Bütün evren başıma yıkıldı anne, dağ gibi oğlun koskoca bir enkaza dönüştü bir anda. Kızma ben toparlarım. Hatırlıyor musun yolda dondurmam yere düştü diye kendininkini vermiştin sen yememiştin bile, işte ben de artık fedakarlık yapacak yaşa geldim. Senin için feda ettiğim birşey var anne. Seni seviyorum...
Nasılım ama beklemiyodunuz demi şerefsiz senaristlere söverken şerefsiz yazar oldum
Her insan olmaktan korktuğu kişiye dönüşüyomuş harbi LDKSKSLSJS