12

180 50 11
                                    

İyi okumalar..

Hyunjin'den

Karşımdaki sarsılan bedenin boğuk sesiyle söylediği cümleden sonra gözlerimden süzülen damlalarda yaşadığım hüzün dolu ana şahit oluyordu.

Onu o kadar çok özlemiştimki. Benden kaçıp gitmemesi için, çaresiz çırpınışlarımın içine tekrar hapsolmaktan korkarcasına, önünde diz çöküp haykırmak istiyor ama kilitlenmiş bedenimle sadece onun nefret dolu sesiyle bana söylediklerini idrak etmeye çalışıyordum.

Duygularımın katili.

Neden geldin?

Beynimin içinde yankılanan bu iki cümle..

Titreyen sesiyle söylediği bu cümleden ne çıkarmalıydım?

Nefretini?

Bana karşı daha çok büyümüş olan nefreti bir tokat gibi yüzüme çarparken kendimi zorlayarakta olsa sesimi çıkarmaya çalıştım.

"Ben özür dilerim."

Zar zor söylediğim bu cümleden sonra alaylı bir sırıtma oluşmuştu yüzünde.

"Özürmü dilersin?"

Söylediği şeyden sonra gözlerimi sımsıkı kapatıp kafamı iki yana salladım sanki her şey düzelecekmiş gibi. Tekrardan kafamı yukarı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Bana alaycı bir okadarda nefret dolu gözlere bakmaya devam ediyordu.

"Felix lütfen konuşalım. Bana bir şans daha ver, kendimi sana anlatmama izin ver yalvarırım."

Tükenmekte olan sesimle söylediğim şeylere karşı gözlerinde sanki bir an olsun anlamlandıramadığım duygu geçişlerini görmüştüm. Bir adım ilerleyerek yanındaki adamlara

"Silahlarınızı indirin." Dediğinde

Adamlar hala bize doğrulttukları silahlarla Felixin söylediği şeyi umursamıyor gibi görünüyorlardı.

"Size indirin silahlarınızı dedim duymuyomusunuz!"

Kalın ve sert sesiyle bağırdığında adamlar yavaşça silahlarını indirmişti. Arkadan koşarak Felixin yanına gelen çocukla gözlerimi o tarafa çevirdim.

Telaşlı bir şekilde Felix'in koluna girip kısık sesle bişeyler söylemeye başlamıştı. Felix gözlerini gözlerimden ayırmadan çocuğun söylediği şeyleri dinlerken, bal rengi gözlerini benden çekip yerle buluşturdu sanki bişey düşünüyormuşçasına. Sonrasında tekrar bana döndürdü aşık olduğum gözlerini. Bişey söyleyecek gibi duruyordu. Heyecanla ne söyleyeceğini beklerken, stresten dudaklarımı dişliyordum. Birden söylediği şeyle bunun kolay olmayacağını anladım.

"Seninle konuşacak birşeyim yok Hwang. Gitsen iyi olur."

İstemsizce tekrar akmaya başlayan sıcak gözyaşlarımla ve gittikçe boğuk çıkmaya başlayan sesimle konuştum.

"Lütfen"

Yanındaki çocuk tekrar bişeyler söylemiş, o ise onun gözlerine bakarak söylediği şeyi dinledikten sonra tekrar bana döndü.

"İçeri gel." Dediğinde

Şaşkınlığa bürünmüş suratımla ne dedeğini kavramaya çalıştım. Kabul etmişmiydi yani, beni evinemi davet etmişti. Yavaşça arkasını dönüp ilerleyeceği sırada bana dönüp

"Kararımı değiştirmeme az kaldı. Gelmeyi düşünmüyosun heralde."

Söylediği şeyle beynimi saran düşüncelerden kurtulmak istercesine kafamı iki yana salladım. Hızla arkasından ilermeye başladığımda yanımdaki adamlara dışarıda beklemelerini, gelmelerine gerek olmadığını söyledim. Bana en ufacık birşeyde saldırmaya hazır olan korumaların bakışlarını umursamadan kapıdan içeri girdim. Eve doğru ilerlediğimde Felix'in içeriye girdiğini görmemle adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Kapının girişinde bekleyen Felix'in özlem duyduğum yüzüne baktığımda onuda bana bakarken yakalamıştım. İçeriye girip Felix'in beni yönlendirmesini beklercesine tekrardan yüzüne baktım. Önümden geçerek eliyle işaret yapmıştı. Arkasından takip ettiğimde salon gibi bir yer olduğunu anladığım büyük odaya girmiştik.

Giz~ [Hyunholix]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin