Bölüm 19: Nasıl Olur?

494 51 24
                                    

Bölüm Şarkısı: Bryan Adams- Please Forgive Me

Odama geçip sandalyeme oturduğumda önümde duran boş kağıda gelişi güzel şekiller karalamaya başladım. Yazdığım hikayeyi Fransa'da bırakmıştım. Evet, bu doğruydu onu eski evimin bir köşesine fırlatıp attığım an geldi bir an gözlerimin önüne. Parkeye dökülen o son bardak kahvenin iç gıdıklayan kokusu burnuma dolduğunda midemin hemen üst kısımlarında kalbime yakın bir yerlerde minik bir sızı hissettim. Minik ama kuvvetli olduğu her halinden belli olan o sızı işte..

Gözlerimi yumdum ve yarın ne yapacağıma karar vermeye çalıştım bir süre hareketsizce. Ardından da bilgisayarımı aceleyle açtım. Kilitli dosyalarımdan birkaçını kurcalayarak hikayemin bir kopyasını bulup çıkardım. İlk birkaç satıra göz gezdirirken aslında fazla da iç açıcı olmadığını düşünerek onu flash diskime kaydedip bilgisayarı kapattım. Kendimi yatağıma atarak içimdeki vicdan azabıyla karışık rahatlama hissinden kurtulmaya çalıştım saatler boyunca. Ne zaman olduğunu hatırlayamadığım bir anda uyuyakalmıştım her zamanki gibi.

Uyanır uyanmaz soluğu şu meşhur psikoloğun yanında almıştım. Sabahın bu erken saatinde beni gördüğüne fazlasıyla şaşıran kızıl saçlı suratsız kadını es geçip doğruca salona geçip oturdum. Mantıklı olduğu üzere hiçbir normal insan bu saatte psikoloğa gelmezdi. Sahi ya psikoloğa gelenler normal miydi ki? Düşüncelerimi bir yana bırakmam gerektiğini anlatan o sert ses duyulduğunda ben de acele etmeden yürüdüm kahverengiye bürülü sıcak odaya.

"Günaydın Derin."

"Günaydın." diye karşılık verdim adamın kulağa fazla neşeli gelen selamlamasına.

"Bugün daha iyi görünüyorsun." diye mırıldandı. "Ruhen yani."

Açıklamasını büyük bir hayranlıkla dinledikten sonra kafamı sallamakla yetindim. Koltuğa geçip oturduktan hemen sonra çantamın içteki gözlerinden birinden çıkarıp uzattım flash diskimi.

Bir an onun ne olduğunu sorgular gibi baktı gözlerimin içine. "Kitabımın örneği." diye karşılık verdim ben de gayri ihtiyari.

Küçük bir çocuk misali istediğini elde etmiş olmanın verdiği o büyük sevincini aynı şekilde büyük gülümsemesiyle belirtirken ışıldayan gözlerini ellerime dikmişti. Durumdan rahatsız olarak hızlıca verdim elimdekini. Bekletmeden almıştı zaten sevgili psikoloğum. Birkaç dakika içinde önündeki bilgisayardan benim hikayeme göz gezdirirken bir yandan da çattığı kaşlarıyla sanki ruhumun ardına gizlediğim her sırrımı biliyormuş gibi bir imaj yaratıyordu önümde.

Hafif utanarak hafif de sıkılarak mırıldandım. "Sonuç nedir? Neden istediniz hikayemi?"

Okuduğu şeye öylesine çok dalmıştı ki beni duyması için arka arkaya defalarca kez öksürmem gerekmişti.

"Affedersin.." dedi sonunda cevap vermeyeceğini belli ederek.

Kafamı eğmekle yetindim ve sessizce bekledim. Parmaklarımla uğraşmaya başlamıştım yine her zamanki gibi. Birbirini kovalayan sıkıcı ve biir hayli uzun dakikaların ardından kafasını kaldırdı ve gözlerini karşıda bir noktaya sabitledi. Acaba ne kadarını okuyabilmişti bu süre zarfında merak ettim.

"Jean-Pierre ile nasıl tanışınız?" 

Sorusu üzerine yüzümde beliren gülümsemeye mani olamamıştım.

"Onu televizyonda bir programda piyano çalarken görmüştüm. Sonra da Fransa'da bazı resitallerine katıldım." dedim fazla uzatmamaya kararlı bir halde.

PİYANİSTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin