Neydi bu olan biten? Neydi bu hırs? Neydi bu içimi yiyip bitiren?
Hepsi birlikte mi döndürüyordu başımı yoksa sadece biri mi zoruma gidiyordu?
Bayıldığım zamanın üzerinden iki gün geçmişti. Berkant bana gözükmese de hasta yatağımda yattığım iki gün boyunca kapıya gelerek durumumu sorduktan sonra geri gidiyordu. Bir kere olsun yanıma gelmeyi cesaret edememişti.
Tekrar bayılacağımdan da korkuyor olabilirdi.
Korkması boşunaydı. O gün onunla olduğum için değil kendime bazı şeyleri yediremediğim için olanları kaldıramamıştım.
Bugün ise gelip gittiğinden bile haberim yoktu. Sabahtan beri dışarıdaydım. Bir kafenin sandalyelerinde karşımdaki Demet'le oturmuş kahve içiyorduk. Ona sorsam bana söylerdi, ama aklını karıştırmak istemiyordum. Bir soru sorarsam eğer sonrasında onun bana soracağı sorular altında kalırdım. Bu yüzden kendimce konuyu açmama kararı aldım.
Hiç değilse o açana kadar.
"Tırnaklarını yeme," dedi elime uzanıp vururken.
"Yemiyorum," dedim, yine de tırnağımı dişlerim arasında tutmayı bırakmamıştım. "Ağzımın içinde dolanması onu yediğim anlamına gelmiyor."
"Oldu olacak küçük çocuklar gibi yutmuyorum, tükürüyorum de." Bardağı eline aldığında dışarıya bakmaya başladı.
"Hayır," diyerek dikkatini kendimde toparlamaya çalıştım. "Ben genç kızlar gibi yesem bu kadar uzar mıydı demeyi seçiyorum." Benimle konuşurken bana bakması gerekiyordu.
"İki saatten beri bir şeyler düşünüyorsun." Yaptığım hareketler işe yaradı. Sonunda bana bakabilmişti. "Kahveni bile içmedin."
"Kafam karışık," dedim. Bu iyi olmamıştı. Demek ki konuyu açmamak için o da kendini zorluyordu. "Kötü hissediyorum."
"Bana söylemediğin için mi?" diye konuştu alıngan bir sesle. Göz kapakları hızla açılıp kapandı. "Bence de kötü hissetmelisin."
Derdimi açıkça anlatmadan hiçbir şey anlamayacaktı. "Demet," dedim masada ona doğru eğilerek. Yüzünü tekrardan sokağa çevirdi. Yine de şansımı denedim. "Yapma böyle."
"Yan yanayken iki yabancı gibi duruyordunuz. Nasıl olur da birlikte olursunuz aklım almıyor." Parmaklarını bardaktan çekerek bacaklarına koydu. "Berkant, Kıvanç'a demedi sen bana. Onların birbiriyle konuşup konuşmaması umurumda değil de sen bana nasıl söylemezsin aklım almıyor."
"Gerçekten çok kötü durumdayım." Masaya kafamı koydum. "Henüz abimin mezarına bile gitmedim." Bana destek olmak zorundaydı. Arkadaş dediğin böyle yapardı. Oysa Demet manipüle yeteneğini ortaya çıkarıp yağ gibi üste çıkıyordu. "Ne yapacağım bilmiyorum. Kafamın içinde tenekeler savaş veriyor. Nefes alabildiğimi zor hissediyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşten Çanlar Girdabı
Novela Juvenil"İnanmak güzel bir duygudur evet. Yalnız olmadığını anlarsın, fakat unutma ki inanmak tatlı bir yanılgıdır. Pişman olunası bir tutku." Sanırım farklı bir zaman diliminin içine sıkışıp kalmıştım. İnsanların birbirinin ardından kalleşçe iş çevirdikle...