"Abi?"
"Gel Jisung."
"Biriniz artık neler olduğunu anlatabilir mi? Gelene kadar merakımdan öldüm!"
"Babam ölmüş."
Odada kocaman bir sessizlik.
"Amerika'daymış. Ne olursa olsun oraya gitmek bizim görevimiz. Yarın ilk uçakla gidip kurtulalım."
"Ben gelmesem, Siz gitseniz?"
"Evet evet. Ben de Jisung'la kalayım. Siz gidin."
"Soobin bari sen yapma. Biraz anlayışlı olun yalvarırım. Yarın sabah Amerika'ya gidip 3 gün kalacağız ve döneceğiz. O kadar."
Taehyung'un çıkışına kimse sesini çıkaramadı ve odalarına dağıldı. Jisung valizini çıkarıp kıyafetleri hazırlamaya başlamışken telefondan gelen bildirimle duraksadı.
🤍
meleğim
bir sorun yok değil mi🤍
minho
babam ölmüş🤍
ne
ciddi mi sen jisung🤍
şaka yapar gibi bi halim mi var🤍
özür dilerim güzelim
ne yapacaksınız şimdi peki🤍
yarın ilk uçakla amerika
üstümüze düşeni yapıp gelicez🤍
peki ya
sen
sen iyi misin🤍
iyiyim
üzülmüyorum
doğal olarak🤍
yanına gelmemi ister misin🤍
hayır hayır
boşuna kendini yorma
teşekkür ederim🤍
ne zaman istersen yanındayım
biliyosun🤍
biliyorum aşkım teşekkürler
benim şimdi kapatmam lazım
görüşürüz meleğim🤍
görüşürüz🫶
haber ver!!
.
.
.
POV(Jisung)Uzun düşüncelerle havalimanında oturuyordum. Abilerim ise bilet ve valiz işlerini hallediyordu.
Üzülmüyordum. İstesem de üzülemezdim. Bizi annemden ayıran, Taehyung'un gençliğini yaşayamamasına ve genç yaşta bu kadar ağır bir sorumluluğu üstlenmesine sebep olan, Chan'ın nöbetlerinin sebebi, Soobin'in arkadaşlarının yanında olduğu gibi davranamaması ve kendini güçlü olarak kanıtlamasına sebep olan ondan başkası değildi.
Sadece kendimi çok garip hissediyordum. Başkalarının babası ölünce bu kadar üzülüp kendilerini parçalıyorken benim sakin sakin oturup uçağı beklemem... Sadece inanılmaz garip bir his ve biraz kötü hissettiriyordu.
Bizi annemden ayırsa da annemi de affetme niyetinde değildim. Orada o kadını göreceğim için ayrı olarak gergindim. Umarım kazasız belasız şu işi atlatabiliriz.
.
.
.
Yaklaşık 5 saattir uçaktayız. İnternetten baktığıma göre yaklaşık 14 saat sürüyormuş. Anlaşılan bu yol bitmez. 3 saat uyudum ve sıkıntıdan patladım.Gözlerimi kucağıma indirdiğimde dibimde biten kulaklık tekiyle Chan'a döndüm. Gülümseyerek bana bakıyordu. Hemen elinden kulaklığı alıp taktım ve başımı Chan hyungun omzuna koydum. Çalan şarkı Paul Kim'den Rain'di. Gözlerimi kapatıp dinlemeye başladım.
uri geoddeon igilwie
(eskiden yürüdüğümüz o yol)heulreonaodeon melody
(o kesintisiz melodiyi mırıldanıyor)heungeolgeoryeosseotji neon eodiitni
(peki sen neredesin?)haneureun irohge malgeunge
(gökyüzü böyle çok açık)Sıkıntıdan öldüğüm yol sonunda bitmişti ve otele geçmiştik. Sevindiğim şey ise kimsenin enerjisinin düşmemiş olmasıydı. Her zamanki eğlenceli sohbetlerini gerçekleştiriyorlardı. Aralarında tek sessiz bendim. Sebebini gerçekten bilmiyorum.
"Abicim inatlaşma benimle. Kimse benimle tartışırken haklı çıkamaz. Haklı olsan bileee!"
"Tabi canım çok biliyorsun sen. Daha 2 gün önce senin boş hipotezini çürütmedim mi? Haksız mıyım Ji?"
"Hatırlamıyorum."
"Sen iyi misin? Çok dalgın ve moralsiz duruyorsun."
İçimdeki o garip ve rahatsız edici duyguyu anlatmayı çok istiyordum ama kimsenin modunu düşürmeye değeceğini de düşünmüyordum. En iyisi şimdilik susmak.
"Gayet iyiyim sadece bugün çok yoruldum."
"Bize anlatabileceğini biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum teşekkür ederim. Şimdi uyumak istiyorum. İyi geceler size."
"İyi geceler yakışıklım. Biz de uyuyacağız şimdi. Zaten yarın erken kalkmamız gerekiyor."
Abimi onaylayıp yatağıma geçtim. Otel odası büyük olduğu için 2 ayrı yatak odası vardı. Yatağa geçtim. Minho'yu şimdiden çok özlemiştim. İnternetten Kore saatine baktım. Şuan öğle arasında olmalılardı.
Telefondan sevgilimi arayıp konuşmaya başladık. Ben ona günümü anlattım, o da bana. O da beni çok özlemiş. Yaklaşık yarım saat konuştuktan sonra ders zili çaldığını söyledi ve vedalaşıp telefonu kapattım. Jetlock olmuştum ve normalde insanlar uyuyamazken benim çok uykum gelmişti. Mental yorgunlukla alakalı olduğunu düşündüm ve hemen uykuya daldım.
.
.
.
Cenaze yerinde dizilip cenaze aracının gelmesini beklemeye başladık. Beklerken dikkatimi çeken şey bir kadının hıçkırarak ağladığı ve iki kadının da onu tutup teselli etmesiydi."Sevgilim! Nasıl bırakırsın beni? Ben sensin ne yaparım? Yaşasam ne yazar artık!"
Göz devirip önüme döndüm ve beklemeye devam ettim. Birkaç dakika sonra bir kadın daha ağlayarak gelmeye başladı.
"Joowon, bebeğim! Bunu bana nasıl yaparsın hayatım!"
"Bir dakika bir dakika. Sen kimsin?"
"Joowon'un sevgilisiyim? Asıl sen kimsin?"
"Ne diyorsun sen sürtük? Joowon'un sevgilisi benim!"
"Ne anlatıyorsun sen aptal kadın? Sapık mısın takıntılı mısın? Ayrıca burada bir sürtük varsa o da sensin!"
Kadınlar birbirine girmeye başlayınca oradakiler ayırdı. Göz devirip önüme döndüm. Asla şaşırmadığım bir sahneydi doğrusu.
Omzuma değen elle arkama döndüm ama keşke dönmeseydim.
"Anne?"
Merhaba. dürüst olmak gerekirse moralim çok bozuk. hikaye asla ama asla tutmuyor ve okuyan 3-5 kişi de oy vermiyor. eskiden muazzam bir hevesle başlamıştım bu kitaba ama hayalet okuyucular yüzünden gerçekten hevesim çok kaçtı. amacım asla oy dilenmek değil yanlış anlamayın, beğenmediyseniz oy vermek zorunda değilsiniz saygım sonsuz ama bu kadar emeğin karşılığı bu da değil bence. teşekkür ederim şimdiden:((
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLeander • Minsung
FanfictionÜç abisiyle birlikte yaşayan ve yeni sakat bir ilişkiden çıkan Jisung'un yolu Minho'yla kesişir. "Senin bu güvensizliğin beni gerçekten deli ediyor!"