XVIII

253 49 1
                                    

"Anne?"

"Oğlum-"

"Ne işin var senin burada? Kim sana gel dedi?"

Taehyung beni arkasına alıp çıkışmaya başladı. Chan onu sakinleştirmek için omzunu tuttu ama abimin öylesine gözü dönmüştü ki sakinleşmeye niyeti yok gibiydi.

"Niye yüzüme bakıp duruyorsun? Konuşsana, hangi rüzgar attı seni buraya?"

"Benim sizinle konuşmam gereken bir konu var. İsterseniz cenaze çıkışı bir yere oturup sakin sakin konuşalım. He, olur mu oğlum?"

"Birincisi, bize bir daha oğlum dersen pişman olursun. İkincisi, bizim seninle konuşacak hiçbir şeyimiz yok. Emin ol daha önemli işlerimiz var."

"Bakın. Bana bir kerecik şans verin. Emin olun beni anlayacaksınız. İstediğiniz zaman kalkar giderim ve karşınıza dahi çıkmam. Yalvarırım beni bu vicdan azabından kurtarın."

Yanaklarından süzülen yaşlarla konuşunca tek düşündüğüm şey harika ajitasyon yaptığıydı. Ya da ne yaptığını bilmiyordu.

Dördümüz de bir süre birbirimize baktıktan sonra Chan ona onay verir gibi başını salladı ve göz kırptı. Anladığım kadarıyla bu 'bir şans verelim' anlamına geliyordu.

"Uzun sürmese iyi edersin."
.
.
.
Bütün işleri bitirmiştik. Şimdi de oturmuş annemi bekliyorduk. Geldiğinde iste Tae direkt konuya girdi.

"Evet, öğrenelim karın ağrını."

Gözünden akan yaşla bizi dikkatlice süzdü.

"Konuşmaya başlamadan önce size bir kez sarılabilir miyim?"

Ofladı.

"Lafı dolandırma dedim. Ne diyeceksen acele et."

"Çocuklar, ben yeni bir hayata başladım ve bunların hepsinden sizin de haberinizin olması gerek diye düşündüm. Yaklaşık 2 sene önce bir adama aşık oldum ve çok geçmeden evlendim. Şimdi de 1 yaşında bir kızımız var. Sizin de kardeşiniz anladığınız üzere. Gerçekten size bakacak bir hayat elde etmeden yanınıza gelmek istemedim. Şimdi ise hazırım. Beşinize de bakacak hem maddi hem de manevi gücüm var. Gelin hep beraber tekrar aile olalım ve mutlu olalım. Ne dersiniz?"

"Sen ne anlatıyorsun?"

"Ama-"

"KES! HİÇ Mİ UTANMIYORSUN BUNLARI SÖYLERKEN? 3 YIL ÖNCE BİZİ TERK ETTİN VE BİZİ YALNIZ BIRAKTIN BİZ BU YAŞTA KENDİ İMKANLARIMIZLA YAŞAMAYA ÇALIŞTIK ŞİMDİ GELMİŞ KONUŞUYORSUN EVLENMİŞSİN ÇOCUK BİLE YAPMIŞSIN ŞİMDİ Mİ AKLINA GELDİK?"

Taehyung'u sakinleştirip oturttuk. O kadar sinirlenmişti ki başı dönmeye başlamıştı. Hemen masadan bir şişe su açıp ona verdim. Suyu içtikten sonra sakinleşmek için şakaklarını ovmaya başladı. Biz de bu sırada sırtını ovuyorduk. Bu sefer de Chan konuşmaya başladı.

"Senin gerçekten durumun kötü olsaydı o çocuğu da doğurmazdın. Senden istediğimiz tek bir şey var. O da bu saatten sonra bizden uzak durup bir daha gözümüze görünmemen. Kalkın gidiyoruz."

Hepimiz ayaklandığımızda Chan'ın kolundan tutup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

"Lütfen yavrularım. Bana bir kerecik şans verin, söz veriyorum bu 4 yıl yaptığım hataların hepsinden fazlasını telafi edeceğim. Yeter ki beni sizden ayrı bırakmayın. Ben bir vedaya daha dayanamam!"

Taehyung Chan'ı tutan annemin bileğini avuçları arasına aldı ve sertçe çekti. Sarsıntıdan dolayı afallayan annem ise şok içinde dolu gözleriyle ona baktı.

"Bizi nasıl kendinden ayrı bıraktıysan aynılarını yaşaman umrumda bile değil. Unutma ki, şu an başına ne geliyorsa mimarı sensin. Biz sana güvendik. Babam ne yaparsa yapsın bizim bir annemiz var ve sırtımız yere gelmez dedik. Sen ne yaptın? Söylesene, sen ne yaptın? Bizi gecenin bir yarısı bırakıp gittin. Giderken ne dedin? Susmasana ne dedin?"

O an annemin ağzını hiçbir bıçak açamazdı. Kelimenin tam anlamıyla düğümlenmişti. Bu sessizlik bilmemenin sesi değil, utanç ve pişmanlığın sessizliğiydi.

"Hatırlamıyorsun galiba. Merak etme ben hemen hatırlatıyorum. 'Geri geleceğim, beni bekleyin.' Bekledik biliyor musun? Hem de aylarca. Darılmadan, sıkılmadan. Şu an diyebileceğim tek şey de keşke beklemeseymişiz. Keşke gittiğin gün yokluğunu kabullenseymişiz de seni hemen silseymişiz. Sakın ağzını dahi açmaya kalkma çünkü gidiyoruz."

Arkamızı döndüğümüz anda sesinden kendini yere attığını duyabiliyordum. Bağırarak ağlamaya başladı. Ona bakmadan ve endişelenmeden edemedim. Ne zaman durduğumu anlamasam da beni ayıltan şey abimin beni kolumdan aceleyle çekmesi oldu.

Kiraladığımız arabaya bindik. Sürücü koltuğunda Tae, hemen yanında Chan, ben ve Soobin ise arkadaydık. Arabaya binmemizle en büyüğümüzün sinirli sinirli söylenmesi bir oldu.

"Bir de yaşından başından utanmadan çocuk yapmış. Biraz  bile utanması yok. Tanrım, çocuk bakmak senin neyine! Kafayı sıyıracağım."

"Tae, yalvarırım bir kez olsun sakin olmaya çalış. Haklısın, bu kadın moralimizi ve düzenimizi bozmaktan başka bir şey yapmıyor ama yalvarırım sakinleş. Bundan sonra bu olay yaşanmamış gibi yapalım."

Abim cevap vermedi. Olayın başından beri ben de Soobin de ağzımızı dahi açmamıştık. Merakla bir büyüğüme dönerken ağlamamak için kendini sıktığını görmemle kalbim parçalanmıştı. Onu öyle görünce benim de gözlerim dolmaya başladı. Biraz yana kayıp kolları arasına girdim ve sarıldım. Saçımda hissettiğim öpücükle sakinleştim. Ağzından çıkan hıçkırıkla onu daha da sarmaladım. Aynadan bize bakan abimin de gözleri dolmuştu.
.
.
.
Birkaç gün sonra Kore'ye dönmüştük. Ger ne kadar kendi aramızda bu konuyu kafaya takmasak da herkesin benim gibi odasına dağıldığında kendiyle baş başa kaldığını ve yüzüne vuran gerçeklikle kendilerini göz yaşlarına bıraktığını biliyordum.

Şimdi ise Minho'nun evinin önündeydim. Yaşanan olayı anlatmıştım ama bu konuyu bugün gündem haline getirmek istemiyordum. Sadece sevgilimi özlemiştim ve hasret gidermek istiyordum.

Ama açılan kapıyla karşıma çıkan beden hiç yardımcı olmadı. Onu görmemle gözlerimin yanması bir oldu. Kapı açılır açılmaz kendimi karşımdaki bedene attım ve ellerimi yanaklarına yerleştirip uzun, derin ve anlamlı bir öpücük başlattım. Kapıyı kapatıp ellerini sırtıma yerleştirdi ve bedenlerimizi yaklaştırdı. Duvara yasladığı bedenimle dudaklarını uzaklaştırıp yanağıma kokulu, dopdolu derince öptü.

Kafamı göğsüne yasladım, ellerimi sıkıca sırtında birleştirdim ve göz yaşlarımın süzülmesine izin verdim. Belimdeki eliyle dokunduğu bölgeyi baş parmağıyla yavaşça ve narince okşuyordu. Ağzımdan çıkan hıçkırıkla ellerini sıkılaştırdı ve saçıma öpücükler kondurmaya başladı sakinleşmem için.

"Şşşşş... Buradayım, yanındayım. Meleğim benim."

Geldiğimden beri ağzından çıkan ilk söz buydu.

"Seni ç-çok özledim."

"Güzelim benim. Gel, gel oturalım."

Sakinleşip koltuğa oturdum. Oturana kadar bir kez olsun ayrılmadım. Beni yanına oturttu ve dizine uzanmam için işaret verdi. Başımı dizine koyunca saçlarımı okşamaya başladı. İşte benim cennetim buydu. Minho'nun dizlerini hiçbir yastığa, yatağa değişmem. Dertlerimi üstüne almış, kendi derdi gibi dert ediyordu.

Biraz nefes alış-verişim sakinleşince kafamı sevgilime çevirip yüzüne bakarak konuştum. Bir şey söyleyeceğimi anlayıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

"Minho."

"Söyle meleğim, bir tanem, yüreğimin en kıymetlisi."

"Beraber uyuyalım mı?"

OLeander • MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin