XIX

270 48 7
                                    

Yüzümü sevgilimin boynuna gömmüş bir şekilde kokusunu her nefes alışımda içime çekiyordum. Cennetin kokusuydu bu koku. Şu anki huzurumu hiçbir yerde bulamazdım.

Böyle durdukça gelecek hayalleri kumadan edemedim. Şu an onunla uyuduğum için bu kadar heyecanlı, mutlu ve huzurluyken bunun rutin hale gelmesi beni iyice deliye çeviriyordu.

Bunları düşünürken ne ara uykuya daldığımı bile anlamamıştım.
.
.
.
Hafif bir kıpırdanmayla uykumdan uyanmıştım ama gözlerimi açmadım. Saçımda hissettiğim ellerle uykum açılacağına daha da mayışmıştım. Dudağımda hissettiğim saniyelik ve kelebek kadar hafif bir öpücükten sonra yatakta hareketlilik arttı. Adım seslerinden de odadan çıktığını anlamıştım.

Kendimi yüz üstü çevirip yüzümü yastığa gömdüm ve yoğun kokuyla mırıldandım. Biraz daha uyumaktan zarar gelmezdi.

Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum ama uyanma sebebim evden gelen bağırışma sesleriydi. Merakla yataktan kalkıp odadan çıktım ve mutfağa doğru adımladım. Sesler kesilmişti ama hala konuşmalar vardı.

Mutfağa girdiğimde karşımdaki manzaraya asla anlam veremedim.7 kişi küçücük mutfağa sıkışmıştı. Saçma bir şekilde Chan da buradaydı, büyük ihtimalle Seungmin için gelmişti. Minho Changbin ve Hyunjin'in kulağını tutup azarlıyordu.

"Bir daha bağıracak mısınız? Cevap versenize lan ses tellerini siktiklerim!

"Aaa! Tamam bırak kulağımı valla çok acıyo! Minik tilkim yardım etsene!"

"Minho gerçekten canını acıtıyorsun, bak yapmayacakmış. Bırak sevgilimi!"

İçimden 'şu an gerçekten bu olay yaşanıyor mu' diye geçirirken gülmemi tutamadım ve saniyesinde 14 göz bana döndü. Herkes aynı anda bana dönünce korkunç bir görüntü olmadı desem yalan olur.

Minho bir anda çocuk gibi omuzlarını düşürüp oldu yerde zıplayarak sızlanmaya başladı.

"Ya uyandırdınız işte! Kaç kere dedim ses çıkarmayın diye."

Benim gibi herkes çenesi düşmüş gibi şaşkınlıkla Minho'ya bakmaya başladı.  Hayatımda ilk defa onu böyle görüyordum. Felix derin sesiyle gür bir kahkaha patlattı.

"Bu ne hal lan, hanımcı mı kesildin başımıza? Hareketlere bak ya."

"Dürüst olayım ben de onu ilk defa böyle görüyorum." Changbin gülerek söyledi.

"Olum erkekliğin biter lan." Hyunjin masaya oturmuş, ağzına zeytin atarken söylemişti bunu.

"Bak hala konuşuyor! Oğlum ben daha yeni senin kulağını çekmedim mi. Dur sen dur! Sen akıllanmazsın. Ama ben seni terbiye etmesini bilirim."

Peçetelikten 3 tane peçete çekip koşar adımlarla Hyunjin'e yaklaştı. Hyunjin tam bir şey söyleyecekken ağzına tıkadığı peçeteyle boğuk bir şekilde çığlık attı. Diğerleri de Minhoyu çekmeye çalışıyordu.

Minho çekildikten sonra yanına gittim ve bileğini tuttum. Hala ölümcül bakışlarla kendisine bakıyordu. Hyunjin ağzından peçeteyi çıkarırken Seungmin deli gibi gülmeye başladı.

"Mal kimin erkekliği bitti gördük."

Ben de gülerken Minho bana dönüp konuştu.

"Biz uyandırdık seni ya aşkım. Özür dilerim. Ben kahvaltı hazırlarken canımız abin herkese senin bana geldiğini haber vermiş de, bir baktım kapıya dayanmışlar."

"Tabi gelecektim lan! İyi ki de geldim. Kim bilir nelerin önüne geçtim. Abiyim lan ben, sana yedirir miyim kardeşimi!"

"Şey, biraz geç kaldın sanki." Seungmin konuştu.

"O ne demek şimdi?"

"Boşver."

Kahvaltı masasına geçtiğimizde biraz garip bir ortam vardı. Şey gibi, gün gibi.

Mutfak masası 6 kişilik olduğu için Changbin'le Hyunjin yer sofrasında yemek zorunda kalmıştı. Tabi ikna etmek biraz zor olmuştu. Sucuklu yumurta karşılığında kabul etmişlerdi yerde yemeyi.

"Pşt Ji, bana azıcık peynir koysana."
Yerdeki Changbin konuştu. Peyniri koyarken hala bir şeyler istiyordu.

"Ekmeğimiz de bitti. Bir yarım verin de yiyelim."

"Çüş ya, sırf siz susun diye 3 ekmek koymuştuk. Gerçekten iki yaban domuzu 3 ekmek mi bitirdiniz?"

"Ayıp oluyo Seungmin."

"Minho yere çay döküldü."

"Ulan Hyunjin ulan Hyunjin! Bembeyaz halıyı siktin. Annem gebertir beni!"

"Ya yanlışlıkla oldu. Farketmeden halının tümsek yerine koymuşum. Sen de köylü müsün insan bir bardak altı verir."

"Oy sabır yarabbim büyüksün."

"Oha lan sinirden imana getirdin çocuğu."

Keyifli bir şekilde kahvaltıyı yaparken biraz ortalığı karıştırmanın zamanı geldi diye düşündüm.

"Ee Seungmin, Chan hyung? Siz en son randevuya çıkmıştınız sanki."

Seungmin gergince öksürürken Chan ise mutfağın her ayrıntısına bakmaya başladı.

"Ya bu kadar utanıyor olamazsınız! Siz  şu an resmi olarak flörtsünüz. Ayrıca hyung, buraya Seungmin  için geldiğini de biliyorum."

"Minho çay var mı ya?"

Jeongin konuşmaya başladı.

"Vay anasını be. Kardeşinin en yakın arkadaşına yan gözle bakmak da cesaret, azim ve kararlılık ister. Her yiğidin harcı değil."

Hyunjin hemen dizleri üstünde durup elini mikrofon yaptı ve Chan hyunga doğru uzattı.

"Mr Chan, opsiyonel ve  fantezisel olarak özellikle mi sizden 3 yaş küçük kardeşinizin en yakın arkadaşına yürüdünüz?"

Ama kafasına yediği tokat ona yeterli bir cevap oldu.

"Şimdi sana buradan geçirirsem görürsün fanteziyi de opsiyonu da!"

"Herkes de gergin burada."

"Gel Hyunjin, gel küçük Emrah'ım, gel mazlum kardeşim. Ben varım ben seni anlarım."

Hyunjin başını eğmiş, kafasını Changbinin dizine koymuştu. Jeongin uyarır nitelikte boğazını temizleyince şama sevgilisi hemen dramaya başladı.

"Hanım hanım, benim başım bağlıdır!Boşuna ırzıma geçmeye çalışma çünkü benim sevgilim seni döver."

Koşar adımlarla sevgilisinin yanına gidip kocaman sarıldı. Changbin alaycı bir gülüşle konuştu.

"Bu bebek ekmek mi beni dövecek? Oyyy sütünü içtin mi sen bakayım?"

Jeongin ayaklanıp Changbin'in yanına gitti ve elini omzuna koydu.

"Haklısın, belki dövemem ama çok güzel ısırırım."

Omzuna geçirdiği dişleriyle Changbin bağırmaya başladı, diğerleri de gülerken alkışlayarak tezahüratta bulundu.

Hep entrika heyecan olmaz biraz da eğlenceli bir şeyler yazayım dedim. Bence 20 bölüm böyle bir fice yeterli o yüzden birazdan final bölümünü atacağım🥲🐿️

OLeander • MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin