5.Bölüm -ARAS-

32 2 2
                                    


Terapi odasında her zamanki yerimde otururken bir şeylerin düzelebileceğine inandığım tek yer orası olurdu. Ayhan Bey beni anlıyorsa herkes anlayabilirmiş gibi gelirdi. Anlattıkça haklı olduğuma, yanlış olmadığıma olan inancım daha da artardı. Kafamın içindeki o sürekli eleştiren ses olduğundan daha az çıkardı. Ama oradan çıktığımda ve kendi küçük dünyama döndüğümde sınırlarımı korumak, kendime sahip çıkmak adına verdiğim sözleri tutamadığımı fark ettiğimde terapinin de işe yararlılığını sorgulamaya başlardım. Ta ki işler tekrar çığırından çıkana dek.

İçinden çıkamadığım bir döngüye dönüşürdü süreç. Bazen abarttığımı, herkesin böyle şeyler deneyimlediğini düşünürdüm. Terapinin buna da bir cevabı olurdu: Aynı olaya herkes aynı tepkiyi vermek zorunda değil, aynı tepkiyi veremez de zaten. Peki tüm bu abarttığımı, dramatikleştiğimi, yeterince güçlü olmadığımı söyleyen sesler bana mı aitlerdi yoksa büyürken dış dünyayla birlikte benliğimin bir parçası haline gelip benimle mi büyümüşlerdi? Artık kimin söylediğini hatırlamadığım için mi bu kadar sahiplenmiştim? Küçük bir çocukken yere düşüp dizimi kanattığımda kalk, bir şey olmadı, ağlanacak bir şey yok dedikleri için mi tüm yaralarımı, sorunlarımı küçümser hale gelmiştim? Alt tarafı ufak bir sıyrıktı, bu doğruydu. Belki başkasını ağlatmazdı, burun kıvırıp koşmaya devam bile edebilirdi. Ama benim canım çok acıyordu.

Bazen abim kız arkadaşıyla gülümseyerek konuşurken, ablam çocuğuna şefkat gösterirken, babam tüm dikkatini televizyondaki bir siyaset programına vermişken onlara öylece bakar görmelerini isterdim. Tüm o yaralayıcı sözleri unutmadığımı, burada olduğumu ve canımın hala çok acıdığını, aşamadığımı söylemek isterdim. Bazen böyle anlarda bakışlarımı yakalar ama bir şey demezlerdi. Daldığımı ya da bir şey düşündüğümü varsayarlardı.

''Nasıl görebilirler peki?'' diye sormuştu Ayhan Bey.

''Bilmiyorum.'' demiştim başımı iki yana sallarken. Bilmiyordum.

Bir zamanlar ablamla paylaştığım hala ara ara yeğenimle gelip kaldığı odamda yatağımın üzerinde sırtımı duvara yaslamış otururken annem her zamanki gibi kapıyı çalmadan içeri girdi. Başındaki tülbenti artık grilerin karıştığı saçlarının arasından geçirmiş tekrar boynundan iki yana doğru çekmişti. ''Yahya amcan arıyor.'' derken eşarbının uçlarını çekiştirmiş yanıma doğru ilişmişti. Yatağıma oturup gözlerini üzerime dikti. ''Babanla konuşuyor.'' Kaşlarımı çattım. ''N'apim yani konuşuyorsa?''

''Kız niye konuşuyor sence?'' derken bacağımı çimdiklemişti. Bacaklarımı kendime doğru çektim.

''Ne yapıyorsun anne Allah aşkına?'' dedim ne istediğini anlayamayarak.

''Ya sabır...'' diyerek iç çekti. Türkçesi 25 yıldır İstanbul'da yaşıyor olmasına rağmen hala biraz çarpıktı. ''Seni Ozan'a isteyecekler.'' Güldüm.'' Oldu.'' dedim gözlerimi devirerek.

''Ben senin yerinde olsam hazırlıklara başlardım.''

''Anne...'' dedim ona doğru doğrulurken. ''Çok hayal kuruyorsunuz.'' dedim elimle sanki ondan başka birileri daha varmış gibi. ''Ama yerimde olmadığın gibi Ozan'la bu iş de olmayacak.'' Yatağımdan aşağı doğru kalçamın üzerinde kaydırdım kendimi. ''Yıllardır bıkmadınız kendinizi kandırmaktan.''

Kapının arkasında asılı asker yeşili, yakasız montumu alıp üzerime geçirdim. ''Ya Ozan he derse...'' Gözlerini kıstı. ''Hiç düşünüyor musun bunu?'' Montumun düğmelerini kapatıp yerde kitaplığımın yanında duran sırt çantamı aldım. ''Ne Ozan'dan haberin var ne benden anne.'' derken çok ciddiydim. Ozan gördüğü yerde bana bir böceğe baktığından farksız bakıyordu ki ne yalan söyleyeyim bu çok da hoşuma gidiyordu çünkü büyüklerimizin yıllardır bağlarını güçlendirmek adına hayalini kurdukları bu evliliğin gerçekleşmemesinin tek suçlusu benmişim gibi davranmalarını istemiyordum.

PAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin