Uçuş alanı görüş alanıma girdiğinde pistte uçuşa hazırlanan tek bir askeri uçak vardı. Uçağın büyüklüğü, yüksekliği yanına yaklaştıkça artıyor içimde bir korkuya sebep oluyordu. Uçağa binmeye dair olan ilgisizliğim korkmamdan kaynaklanmıyordu oysaki. Havalimanının oturduğum yere uzak olmasından, uçuşa yetişebilmek adına saatler önce orada bulunma zorunluluğundan, valiz için getirilen kısıtlamalardan ve uçuş esnasında yerden bağımsız bir yerde olmanın verdiği huzursuzluktan kaynaklanıyordu. Çok uzun olmadığı sürece otobüs yolculuklarını tercih ederdim. Özellikle çok yorucu olmayan 3-4 saatlik sabah yolculukları en sevdiğimdi. Kulağımda müzik, zihnimde yığınla hayalle manzarayı izleye izleye gitmekten çok keyif alırdım.
Uçağa biraz daha yaklaştığımda 2 teknikerle beraber Ömer ve Serdar vardı. Nehir'in Serdar'ı... Suratımda ona doğru onun henüz bilmediği bir sebepten dolayı bir tebessüm belirdi. O da tebessümümü selam olarak algılamış olacak ki aynı şekilde karşılık verdi.
''Merhaba.'' dedim. Ömer, Serdar'ın aksine elini uçuş ekipmanından çekip bana doğru çatılmış kaşlarla döndü.
''Mesajıma cevap vermeye tenezzül etmeyince gelmezsin diye ummuştum.'' İçten içe sırıttım. Onu gerçekten sinirlendirmiştim. Komutan egosunun üzerinde tepinmek çok güzel hissettiriyordu.
''Ummuş muydun?''
''Aynen öyle,'' derken bana küçümseyici bir bakış atıp Serdar'a dönmüştü. ''İkinci uyarısını vermek için biraz fırsat kolluyorum da.'' Serdar ciddiye almaksızın gülmüştü ancak ne kadar ciddi olduğunu bir Allah, bir ben bir de Ömer biliyordu.
''Neyse abi'' dedi Serdar biraz uzaklaşarak. ''Ben kaçıyorum, size iyi uçuşlar!'' Gitme, demek istedim. Beni bu manyakla yalnız bırakma!
Serdar uçuş pistinden uzaklaşırken teknikerler de son kontrolleri bitirip komut vermek için yerlerini aldılar. Ömer bana eliyle gel işareti yapıp elindeki uçuş takımlarından birini omzumu tutup beni ters çevirdikten sonra sırtıma geçirdi ve bağlamaya başladı. Bana ulaşmak için iyice eğilmesi gerekiyordu.
''Saçlarını topla.'' derken yerdeki düz renk kasklardan birini alıp bağlama yerini açmaya başlamıştı. Saçlarımı toplarken bir ona bir yanımdaki iki kişilik dev uçağa bakıyordum. Binmek istemiyordum. Binmek istemiyordum.
''Sakın bayılayım deme.'' derken bu sefer de ağır kaskı kafama geçirmişti. Neredeyse yere düşecektim. ''Ve sakın kusayım deme. Tüm uçağı sana temizletirim.'' Kusmayacağımdan emindim, genelde bunu idare edebilirdim ama bayılmamak konusunda hiçbir söz veremiyordum. ''Uçuş esnasında uyanık kal, komutları dinle.''
''Komutları mı dinleyeyim?'' derken sesim kaskın içinde boğuk çıkmıştı.
''Bir şey yapacağından değil ama dinle.'' dedi sert bir tonda. Uçağın büyük kapısı yukarı doğru yavaşça açılırken Ömer sağ elimden tutup beni uçağa yönlendirdi. Hareketleri ve sözleri arasındaki tezat beni çok şaşırttı. Bedeniyle sarılıyor da diliyle dövüyor gibiydi. Öyle bir his. Bu bana çocukken annemin misafirlikte yaramazlık yaptığımda çok kibar bir ses tonuyla ''Ayla... canım yapma...'' deyip eve gidip oklavasıyla dünyaları göstermesini hatırlattı. Uçağa yerleştiğimde Ömer de yerine geçip kaskını taktı. Şu an sadece onu arkadan koca bir kasktan ibaret görebiliyordum. Savaş uçağında uçmak şu an için normal yolcu uçağında uçmaktan çok daha kötü gibi geliyordu. En azından normal uçağa eşofman takımımla binip içinde uyuyabiliyordum. Bunun ise öncesinde bayılma ikazını almıştım. İnanılmaz gergin hissediyordum. Soruları hakkında en ufak bir bilgi ve hazırlığımın olmadığı bir sınava giriyormuşum gibi bir histi. Üstelik ayaklarım yere basmıyordu. Karnımdan göğsüme oradan ağzıma doğru yükselen gerginlik karışımı bir heyecan vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAYE
ChickLitKoyu kahve gözlerinin etrafına özenle dizilmiş kirpikleri rüzgârdan nemlenmişti. Dudaklarında yarım yamalak bir tebessümle yumuşak bakışlarını gözlerimden ayırmıyordu. Üstü kabuk tutmuş yaralar taşıyan elleri üniformasının ceplerinde gezindi. Sol gö...