Chapter ×3×

124 18 411
                                    

"Yemek vakti!"

Kaşlarım duyduğum uğultularla çatıldı. Sabah kendim uyanmadığım sürece uyanmaktan nefret ederdim. Bundan sonra her sabahımın böyle olacağını varsayarsak bu da tüylerimin diken diken olmasına neden oluyordu.

Kafamı kaldırıp koğuşa göz attım. Bazıları tuvalete giriyor, bazıları tuvaletten çıkıyor, bazıları ise kendi arasında gülüp şakalaşıyordu.

Saat daha sabahın sekiziydi. Siktiğimin hapishanesinde bu kadar erken kalkıp nereye yetişeceklerdi. Gözümü kapatıp ağrıyan başımı ovuşturdum. Odadaki uğultu kesilip omzumda bir el hissedene kadar da ne olduğunu idrak edememiştim.

"Uyuyan prens uyanmış."

Fyodor önümde diz çöküp elini çeneme yerleştirdiğinde mahkumlar sessizce sıraya girip dışarı çıkmışlardı. Üstelik gardiyanı bile beklemeden gitmişlerdi. "Sen nasıl bir adamsın?" dedim. Onu yermek için değildi sorum hayret ediyordum. Bir mahkum nasıl tüm mahkumlar üzerinde söz hakkına sahip olabiliyordu?

Fyodor soruma kıkırdadı. Omuz silkip gözünün önüne gelen saçlarını eliyle geriye doğru taradı. "Kendini Tanrıya adamış bir adam diye cevap verebilirim. Bu seni tatmin eder mi?"

Adamın meraklı gözleri üstümde gezindi. "Kolay tatmin olmam." dedim. Fyodor'un dudakları kıvrıldı. Ayağa kalkıp demir kapının önünde durdu.

"Aç kalmayalım."

"Kahvaltıda ne var?"

"Pirinç lapası ve yeşil çay."

"Tanrım yine mi?"

"Şükretmeyi öğren Chuuya-san."

...

Pirinç lapasıyla adeta oynuyordum. Burada henüz üç öğün yemiştim ancak her öğün neden pirinç lapası vardı anlamıyordum. Üstelik yağı ve tuzu bile yoktu. Adı üstünde lapaydı!

"Sanırım o yemeği sevmiyorsun."

Fyodor her zamanki gibi iştahla lapayı yerken kafamı sallamakla yetindim. Bakışlarımı tabaktan çekmedim. Hapishanede otel konforu beklemiyordum elbette yine de menünün değişmesi gerekmiyor muydu?

"Ne yemeyi seversin?"

"Yiyemeyeceğim şeyleri saydırıp canımın istemesini sağlamaksa niyetin hiç sorma."

Fyodor güldü. Tabağındaki lapa bitmek üzereydi. "Elimizdeki imkanlar bu maalesef. Yine de Tanrıdan ümit kesilmez, sahiden yok mu sevdiğin bir yemek?"

Çubukları tabağın üstüne bırakıp dudaklarımı yaladım. "Acılı Karides Tempura'yı çok seviyorum. Onigiri ve Sushi de. Yine de Karides Tempura varsa diğerlerini tercih etmem."

Soğumuş çay bardağını dudaklarıma yaslayıp sırtımı eski sandalyeyle buluşturdum. Bizimle beraber yaklaşık 200-300 mahkum kahvaltı yapıyordu ancak çok ses yoktu. İnsanlar kıtlıktan çıkmış gibi bu berbat yemeği yiyordu.

"Sushi'yi ben de çok severim. Japonya'ya ilk geldiğimde hiç beğenmemiştim. Sonradan barıştık."

Fyodor'un kendi hakkında konuşması dudaklarımın kıvrılmasına neden oldu. Acaba ne suç işlemişti de burada tutuluyordu. İnsanlar üstündeki etkisine bakılırsa uzun zamandır burada olduğunu çıkarmak zor değildi.

"Sen neden buradasın?" dedim öne doğru eğilip. Fyodor'un bakışları koyulaştı, benim gibi öne eğildi. Bana bir sır verecek gibi elini ağzına kapattı. "Ben seri katilim." dedi. Bunu öyle sakin bir şekilde söyledi ki katil diye bahsettiği başkası mıydı diye düşündüm.

My Ordinary LifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin