Gözlerimi açtığımda saat 03.38'i gösteriyordu. Koğuşa göz attım, herkes yerli yerindeydi. Koğuş kapısından kilit sesi geldi, kaşlarımı çattım. Kimin geldiğini anlamak için yattığım yerden doğruldum. Maskeli simsiyah giyinmiş biri bana döndü, elindeki sivri nesne dikkatimi çekti.
Ayağa kalktığım an bana doğru koşmaya başladı. Gözlerimi refleksle kapattım. Göğsümde bir ağırlık beni karşılarken terden kabus gördüğümü fark ettim. Terden sırılsıklam olmuştum. Üstümdeki örtüyü çekip yatağa oturdum. Ayaklarım yere değdiği an üstümdeki ranzadan kıpırdanma sesleri geldi.
Nikolai bir haftanın sonunda koğuşa dönmüştü. Gözünün altında morartı vardı ve benim yapmadığıma yemin edebilirdim. Biri ciddi anlamda adamı dövmüştü.
Başımı ellerimin arasına aldığımda saçlarımda bir el hissettim. Kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığımda Nikolai ile göz göze geldim.
Bazen ciddi ciddi düşünüyordum acaba Nikolai kendini örümcek adam mı sanıyordu? Şaşkınlığım yüzüme yansımış olacak ki tebessümü genişledi. Konuşmamamız gerektiğini o da ben de biliyorduk. Fyodor'un uykusu fazlasıyla hassastı.
Beyaz saçlının gözleri yüzümün her bir noktasını gezerken yerimde dikleştim. Onun aksine ben yüzünü incelemiyordum. Gözlerine bakıp nereye baktığını anlamaya çalışıyordum. Adamın tek eli üstteki ranzanın demirini sıkıca kavramışken diğer elini çenemde durdu.
Nikolai dediğini yapma konusunda fazlasıyla ısrarcıydı. Bense romantik duygulardan yoksun öpüşmeyi ve sevişmeyi ihtiyaç olarak gören birinden fazlası değildim.
Baş parmağımı Nikolai'ın morarmış göz altında gezdirdim. Gözlerini kapatıp açtı. Dudaklarımı yavaşça dudaklarına bastırdım. Ses çıkarmamak için emmiyordum bile. Sadece dokunuyorduk. On ya da yirmi saniye geçti, geriye çekildiğimde bana tebessüm etti. Ona eşlik edip saçlarını karıştırdığımda dişleri görünecek şekilde güldü sonra da ranzasına uzandı.
Fyodor'un bana olan tutumundan dolayı Nikolai'a verdiğim küçük bir öpücük bile beyaz saçlıyı tatmin ediyordu. Aralarında ne geçmişti de Nikolai Fyodor'u yenmeyi hayat amacı edinmişti? Benim için bir şey fark etmiyordu. Kimseye bir bağlılık duymuyordum canım öpüşmek istiyorsa öpüşüyordum. Rahatlamak istiyorsam rahatlıyordum. Hatta ki hapishanedeki tek eğlencem bu adamlara dokunmak olmuştu.
Ranpo'yla her gün birbirimizi gebertmek ister gibi bakışıyorduk. Dazai ise iki üç güne bir Ranpo'ya eşlik ediyordu. O sırada yanlarında siyah saçlı gardiyanı da görüyordum. Ellerini arkasında birleştirip beni süzüyordu. Etkinlik vaktinde, Hirotsu ve ben eşlendiğimizde, kütüphaneye gelmiş ben işimi bitirene kadar masa başında bacak bacak üstüne atarak başımızda beklemişti.
Fyodor gardiyanı umursamıyordu ama gardiyan bir şey olsa da açığını yakalasam der gibi gözünü bana dikiyordu.
Muhtemelen adamlarının birinin burnunu kırdığım için bana kinliydi. İşin komik yanıysa bu yüzden ceza bile almamıştım.
İçten içe gülerek başımı yastığa yasladım. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Yarın etkinlik günüydü, yorulacaktım.
...
"Samuel ve Kajii, spor salonunda. Hirotsu ve Mark yemekhanede. Tanizaki ve Tachiara avluda. Nikolai ve Atsushi kütüphanede. Fyodor ve Chuuya, ibadethanede."
Ranpo elindeki kağıdı katlayıp cebine koyduğunda Dazai elindeki copu sallayıp kendince göz dağı veriyordu.
"İtirazı olan?"
"Ben Kajii'yle olmak istemiyorum."
Samuel elini kaldırırken Ranpo kafasını kaldırıp elindeki copuyla "Sen mi?" dedi. Samuel kafasını salladığında Ranpo eliyle koridoru gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Ordinary Life
FanficChuuya Nakahara, hapishanede geçirdiği her günü sıradanlaştırmaya çalışırdı. Ancak sadece çalışmakla yetinirdi. Not: Uyarıyı okumadan başlamayın. 28.09.23