"Geç içeri!"
İki gardiyan koluma girip beni koğuşa sürüklerken güldüm. Kapının metal kapağını açan mahkumlar beni seyrediyordu. Gardiyanlarsa mahkumlara bağırıyordu.
Geviş getirdiğim sakızı yere tükürüp dudaklarımı yaladım. Gardiyanın biri koğuşlardan birinin kapısını metal anahtarla açtı, diğeri de kelepçeyi çıkardığında kollarım özgürlüğe kovuştuğu için rahatladım.
Rütbesi diğerinden daha yüksek olduğunu düşündüğüm gardiyan elindeki copu kapıya vurduğunda tüm mahkumlar sustu. Diğer gardiyansa tam olarak arkamda bekliyordu. Gözlerini üstümde hissediyordum.
"Aranıza yeni bir arkadaş geldi. Alkışlayın bakalım."
Gardiyan dalga geçerek konuştuğunda aralarından biri iki katlı ranzadan atladı. Birkaç adım atıp yavaşça alkışlamaya başladığında diğerleri de tempo tutarak ona ayak uydurup alkışladılar.
"Aden Bahçesi'ne hoş geldin!"
Siyah saçlı, saçları neredeyse omuzlarına değecek adam neşeyle konuştuğunda diğer mahkumlar da onunla birlikte güldüler.
"Geç bir yere yerleş."
Gardiyan elindeki çantamı yere fırlatıp beni ortaya ittiğinde tökezlesem de düşmedim. Kapı ardımdan kilitlendiğinde mahkumlar sessizleşti. Güzel, şimdi başlıyorduk.
"Nikolai, kalk oradan."
Siyah saçlı cebinden çıkardığı sigarayı yakıp duvar kenarında yatan adama seslendiğinde beyaz saçlı isyan eder gibi siyah saçlıya baktı.
"Ama Fyodor burası benim yedek yatağım!"
"Defol git kendi yerinde yat. Babanın malı değil orası."
Adının Fyodor olduğunu öğrendiğim adam sigaranın dumanını dışarıya üfleyip ortadaki masanın sandalyelerinden birini çekip oturdu. Beni süzüyordu ve ben de bu tavrına içten içe gülüyordum.
Beni baskılayabileceğini mi sanıyordu?
"Neden düştün buraya?"
Fyodor bacak bacak üstüne atıp arkasına yaslandığında sekiz adamın beni izlediğini fark ettim. Siyah saçlı muhtemelen onların liderleri gibi bir şeydi. O konuşurken kimse konuşmuyordu.
"Önemli bir şeyden değil."
Fyodor'un sorusunu geçiştirip Nikolai adlı adamın boşalttığı yatağa çantamı bıraktım. Sırtımı döndüğüm an bir ses işittim. Ani bir refleksle arkama baktığımda siyah saçlının ayağa kalkıp masaya yaslandığını fark ettim. Elindeki kelebek bıçağı ustaca çeviriyor tebessüm ediyordu.
"Sorularımın geçiştirilmesinden hiç hoşlanmam."
Yüzümü tamamen adama döndüm. Pekâlâ, hızlı başlamıştık.
"Banka soygunu."
"Tek başına mı?"
Fyodor'un kıkırtısı kulağıma gelirken üstüme doğru yürümeye başladı. Başımı dik tutup elindeki bıçağı görmezden gelmeye çalıştım. "Tek başıma." dedim.
Adamın ayakkabısının ucu benimkine değdiği an aynı boyda olmamız işleri daha tuhaf yapıyordu. Gözleri morun karanlık bir tonu gibiydi, lens gibi duruyordu.
Fyodor ani bir hareketle bıçağı boğazıma dayadı. Yutkunduğumda bıçağın soğukluğunu rahatça hissettim. Gözlerimi gözlerinden çekmedim. Bu bir savaştı ve benim yenilmeye hiç de niyetim yoktu.
Nefeslerini kulağımın hemen yanında hissettiğimde huylanmadan edemedim. "Yalan söylüyorsun." diyerek fısıldadı. Ardından sessizce "Adın ne?" dedi. Neden kısık sesle konuşuyordu anlamıyordum. "Chuuya." dedim ona ayak uydururak. Fyodor'un kıkırtısı tekrardan kulaklarıma geldi. "Yeni oyuncağım." diyerek geri çekildi. Adam ortadaki masaya geçip masanın üstündeki incili okumaya başladığında arkasından bakakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Ordinary Life
Fiksi PenggemarChuuya Nakahara, hapishanede geçirdiği her günü sıradanlaştırmaya çalışırdı. Ancak sadece çalışmakla yetinirdi. Not: Uyarıyı okumadan başlamayın. 28.09.23